Saat sıfır bir
Bir gece uyanık
Bir de şair
Gece her zamanki gibi sessiz
Şair her zamanki kadar geveze
Gece susuyor
Şair konuşuyor:
Söyle ey gece, söyle!
Neden bu kadar sessizsin
Neden bu kadar nefessiz...
Şu ölüm kokan hava
Şu kan soluyan zaman
Hiç mi rahatsız etmez seni
Hiç mi kamçılamaz isyanını?
Sermişsin arzın yüzüne karanlığı
Uyuyorsun derin derin
Söyle ey gece!
Yok mu senin hiç kederin?
Benim bilmediğim sırlara mı muttalisin?
Yoksa herkesten daha mı âlisin?
Gamsız mısın?
Duyarsız mısın?
Kan üstünde uyunamayacağını bilmez misin?
Bilmez misin ahların bir gün tutacağını?
Arz sarsılmaz mı sanıyorsun?
Güneş dürülmez mi?
Akmaz mı bağrına yıldızların ateşi?
Kusmaz mı yer içindekilerini?
Durmaz mı zaman?
Ve kurulmaz mı mizan?
Söyle ey gece, söyle!
Ne yapacaksın o zaman?
Saat iki on beş
Gece şaire eş
Şair geceye
Şair susuyor
Gece konuşuyor:
Yine her zamanki gibi küstahsın şair!
Yine her zamanki kadar gafil...
Nasılsa bir gece uykusuz kaldın
Hemen okunu bağrıma saldın
Unuttun da her gece uyuduğunu
Uyuma diye kapımı çaldın
Yetmezmiş gibi bir de hesap soruyorsun
Güya bu yolla soyunu koruyorsun
Bu kurnazlık sana atandan mı kaldı?
Doğru söyle şeytandan mı?
Atandansa' Ne diyeyim herkes soyuna çeker
Gizler de kendi günahını âleminkini ortaya döker
Yok, eğer Şeytan'dansa' Yazık! Yine aldandınız
Sizler ki hep O'nun ateşine yandınız
Hâlâ bir habbeyle kandırıp sizi
Alır elinizden cennetinizi
" Bu kadar da gaflet olur mu? derken
Görürüm sizi Şeytan'la gezerken
Oysa " mümin aynı delikten iki kez ısırılmaz
Bu nasıl gaflettir ki asırlardır dağılmaz
İşte senin şu Şeytanî inanışın
Büyük bir nişanesidir bu aldanışın
Kibrin zehirli bir meyvesidir üstünlük iddiası
İnsana mı kalmalıydı Şeytan'ın bu mirası?
Ki kendi kusurlarının tarayıp saçını
Başkalarında arasın hatalarını
Sonra bir habis ur gibi besleyip içinde
Mahşere taşısın günahlarını
Oysa dem'in Hak'tan gelen sözleri vardı
Günahlarına ağlayan gözleri vardı
Gözyaşları sebil olup akarken yere
Onları toplayan melekleri vardı
İşte sen unutun da bütün bunları
Suçlu diye gelip yakama yapıştın
Toplayıp soyunun bütün günahlarını
Bir yafta gibi boynuma astın
Sonra göklerden koparıp cehennemi
Getirip benim bağrıma bastın
Ne kadar da kolay değil mi şair
Suçu başkasının boynuna asmak
İdam sehpasına sürüp mazlumu
Bir Şeytan gibi kendini kasmak
Ama hayır! O kadar da kolay değil bu işler
Sanma ki hep dişi olan dişsizi dişler
Zerre kadar hayır bulurken karşılık
Dağlar kadar şer kalsın karşılıksız
Sesi gür çıkanlar bir gün anlayacak elbet
Her sükûtun atılacak bir çığlığı vardır
dem'den beri bu hep böyledir amma
İnsanların da değişmez bir sığlığı vardır
Şimdi karanlığı serdim diye arzın yüzüne
Beni ne suçlarsın?
Karanlığın bağrında uyuyan sensin
Birkaç damla yaş aktı diye gözlerinden
Sen kendini bulut mu zannedersin?
Havada ağır bir koku varsa
Bu senin soyunun kokusudur
Bre akılsız şair!
Beni ne kıyametle korkutursun
Güneş bir gün dürülecekse bundan bana ne
Ben zaten ezelden güneşsizim
Varsın yıldızlar aksın bağrıma
Onu dahi söndürürüm
Şimdi, var git sen kendini düşün
Dua et de mizan kurulmasın
Yoksa yoktur senin kurtuluşun
Saat iki elli
Şair öfkeli
Gecenin sözü uzun
Şairin sabrı az
Gece " vederken
Şair davranıyor erken:
Sus ey gece sus!
Sana kim dedi konuş
...
Meğer insan olmak ne kadar zormuş!
Gece susuyor
Şair kusuyor
İnsanlık ölüyor
Kıyamet geliyor
Saat iki elli beş
Şair içine eş
Gece dışına
Ve bir ses
Geceye nefes
Şaire bes
" Benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız
Saat sıfır üç
Gece ayazda
Şair niyazda
Ve sesten öte bir ses:
" Dualarınız olmasaydı neye yarardınız.
Saat sıfır beş
Şair şafağa eş
Şafak şaire
Gece dağılıyor
Şair ağlıyor...