Nihavent Makamı
nereye gitsem gittiğim benim değil
keder çerçeveliyorum şuramda
sonra bir beşiktaş vapuru denize atıyor esmerliğimi
kuşlar uzaktır sonra
yorgunluktur bulvarlar yine de nihavent makamında
nereye ölsem öldüğüm
benim değil bu panjurlar, bu yollar, iskeleler
artanım böyle ölüme eksildikçe her sabah
ruhsatsız namlularda tetikler benim değil...
*
sonra imansız, imlasız bir aşkla
o kadın dürtüyor beni uykuda:
“sevgimden ve kendimden korkuyorum
sarıl bana...sarıl bana...”
ve hep erken salıyorum onu sabahın bozgununa
kuşlar uzaktır sonra
yorgunluktur bulvarlar yine de nihavent makamında...
*
yansam...yansam yandığım benim mi?
artık bir külüm belki o yıkımlardan
ve kalan dağınık, sevgisiz yataklardan
yaslıyım, bozgunum, uykusuzum da
gel iki cehennem olalım günlerin yangınına
ter düşürüp yataklara
kuşlar...kuşlar uzaktır sonra
yorgunluktur bulvarlar yine de nihavent makamında...