Küçük bir hikaye var, söylenir eskilerde
Zaman zaman bir şarkı, ninni olur dillerde.
Ne vakit anlatılsa dalar gider gözlerim
Yine seni hatırlar, yine seni özlerim...
...
Derler; günün birinde bir garip çobankuşu
sevdalanmış -olur ya- bir gece Dolunay'a
Zavallının küçücük yüreği sevgi ile
başlamış deli deli çırpınmaya, yanmaya.
Bütün bir ay bekleyip sadece ayda birgün
görüyormuş hasretle yandığı Dolunay'ı
Sevdanın ateşiyle heran daha da üzgün
taşıyormuş gönlünde bu umutsuz sevdayı.
Yuvasını kurduğu kestane ağacına
anlatırmış sır gibi taşıdığı bu derdi
Ne bir söz, ne bir vefa, isteği bunlar değil
N'olurdu Dolunay'ı her bir gece görseydi.
Oysa nazlı bir aşık gibi zalim Dolunay
yüzünü gösterirmiş sadece aydan aya.
Çobankuşu hasrete dayanamayıp birgün
uçup öyle gitmeyi düşlemiş Dolunay'a
'Boşuna çabalama, aşamazsın yokuşu
Ulaşamadan ölür gidersin çobankuşudiye öğüt versede yaşlı kestane ona
havalanmış minik kuş ulaşmak için sona.
Gökyüzünde uzun bir müddet uçtuktan sonra
derman kalmamış küçük, güçsüz kanatlarında
Dolunay'a bakarak gözlerinde yaşlarla
düşmüş o yükseklikten kestane ağacına...
...
...
Ey küçük çobankuşu! .. Yanmadım öldüğüne
Ulaşamaman değil yandığım, sevdiğine
Sevdanı destanlar bile anlatamazken
Yıllar yılı söylenip hala unutulmazken
İster vefasızlığa, ister görmezliğe say
Hala gökyüzünde parlar durur Dolunay.