Kızıl öfkesinden tanırım
Eskimiş dikiş makinesini,
Nasırlı ellerime batarken
İpliksiz iğnesini...
Y.A.
kurumamıştı güya içimizdeki
kaynak,
çağlayan gibi akardı umutlarımız,
dilimizde yasaklı aynı sokak
şarkısı,
bedavaydı uyanmak.
sabahın köründe düşerdik
rüzgarın peşine,
çarkında makinenin ha bire
eziliyorduk.
dokuyorken sahte ümitleri
yüreğimizde
ipliksiz nakışına makinenin
dayanıyorduk.
eskimişti nasıl olsa
ölmemiştik hala
hürriyete yasaktan dokunuyorduk.
okulu da yoktu özlediğimiz
hürriyetin
ne sırtında gömleği,
ne de yeleği
açlığımızda yağmalardık
uyutulmak için
bıçak ucuyla uzatılan
bir lokma ekmeği,
ele avuca sığdıramazdık
sahte meleği.
...
tuhaftır şu insanlığın yaşadıkça bahtı
her attığı adımları sahteden haram
öyledir şu kör dediğimiz talihin kahrı
yıkılır telaşı yorgun saygıdan !