sırılsıklam, yağmursuz havada
tenini kurutan ıslak gömleği
ateşten yumak gibi sırtında.
daralıyordu yürüdükçe caddeler
gizliyordu izlerini kazma küreğin
nasırlı ellerinde.
yüzünü kavuran ağustos sıcağı
gözlerinde hırçın delikanlılığı
işsizliği oynuyordu.
sevdiği ılık meltemini rüzgarın
arkasında bıraktığı yelesini,
gizliyordu sanki yüreğinde.
hızlı adımları, yaşadığı fırtınaları
affetmiş gibi kemiriyordu
beynindeki isyanlarını.
bembeyaz yüz örtüsü gizleyemezdi
yağmur bile silemezdi, biliyordu
terk edildiğini.
bir varmış, bir yokmuş masalların
sırrına yaslandı, izliyordu
haksızlığa yenildiğini.