( L.Akbulut'a )
ressamlık, çocukluğundan kalan
yalnız ve onurlu,
sımsıcak kırıntılar tuvallerden aktığı
ve karanlığı aydınlatan fırça darbeleri,
yüreğinde renklerini acımasızca yaktığı.
yolları, adım attığı köydeki sokaklar
ahenk ile gizli masum gülüşlerinde
anlamsız belki kızgınlığı kadar,
umutlarını süsleyen gönüllü bir işkence!
her akşam elinde, sokak renginde
tozlu dumanlı ateşten fırça,
sürüyor kızgınlığı sabahlara kadar
utanç duvarını tuvale çizemediğinde!
önceden anlamsız dolduruyor tuvali
sonraları hayalinde düşündüğü dağlar,
her fırça darbesinde yuvası aklında,
ve kurumuş otlardan manzaralar.
ilk adımlarında çizdiği iki ot arası,
paletin yetmediğinde dengi boyası
toprağı suçluyor ve karasını
renk oyununun yansıttığı
o toprak parçasını.
çıkıyor ortaya ehli fırçasından,
hüküm yemiş aydınlıklar
demirden örüldüğü,
betona vermiş gibi mukavemetini
yorgunluk yırtmacının,
sıyrılırken sertliğinden özgürlüğü.
bir elinin amansız gücü hala
doğduğu topraklarda,
diğeri- görsel sahne ihtişamında
yıkılıyor olgular gerçek dışı
renksiz tuvalinde
kabardığında yüreği
sevdiği eller omzunda sıcak
her zaman unutmak istemediği
renkleri resmin korkudan
saydam kalacak
acemice sanki direndiği.
umudun ve bileğin mutlu öpüşünü
fırça darbesiyle gizliyor yeşillerde,
serçelerin yokluğunda amansız ötüşünü
taşımış bile fırçası ile deniz mavilerine.
çöküyor yüreğine en uzun gece,
zamanadır isyanı
ve yorulmayan öfkesine.