İNSANIN KURDU İNSAN
Yaralı Parmaklarınla Bidondan Turşu Çıkarmak
saat: on, dokuz, sekiz yedi,
yıl: ummaklı ve beklemekli
zaman: fiyasko, günler falso,
bu yer marengo değil ya da dinginya,
mahalleleri bile yok insanların,
dolayısıyla delilerin,
eskiden her mahallenin bir delisi olurdu,
eninde sonunda bir sike yaramazsak,
döktor olamazsak mesela, hamili kart yakini olmayı beceremezsek,
birileri tarafından sevilmiş ve illaki kahredilerek terkedilmiş olursak,
işte o, mahallenin deli kontenjanından, gel'li, git'li,
el sallamalı, kafa göz yontmalı, taş savurmalı bir işimiz olurdu hiç yoktan.
şimdi ortalıkta deliler de yok,
en son kaya vardı, barış manço, erkin koray gibi adamdı, heybetliydi, deliydi.
annesinin mezarında ağlarken, domaltıp sikmişler kaya'yı:
deliliğin de huzuru kalmadı.
oysa ki size ne bunlardan,
ama ben de bilmiyorum, burada bunları geveliyorum,
alım buna müsaade ediyor, ve
kimi yerlerde bu yaptığından dolayı bana şair deniliyor.
önce parmaklarım kırılıyordu, şimdi dilim,
zom olma anlarına meydan yaratmak için,
koşa koşa sıvaza gidiyorum, ve yalnızlıktan geberene kadar zomalıyorum şişelere,
sonra meyvası olduğum bir ağacın dibinde veyahut kendimi sakınmadığım bir döşe yaslanarak, sabahlıyorum.
ve her sabahlayışta anlıyorum ki, yeniden doğsam bile her sabah,
kendimi çırılçıplak konuştuğum herkes,
bana rakip oluyor; niyeyse benimle mücadele ederek sarılıyorlar hayata,
her hafta sonum, türkiye birinci ligi,
mücadele, kapışma, strateji, son vuruş,
oysa ben bunu hakedecek ne yaptım: bukowski'ye sarıldım, ağladım.
aradığın ne varsa, kendinde ara,
senin mıncık izlerini taşımak istemiyorum vücudumda,
hiç gereği yokken, çizikler atma aklıma,
otur kendini, beni, hayatı, kendinde ara,
ama taşıyamıyorsan bunları, dayanamıyorsan
ya gel, yat göğsüme, kollarımın arasına,
veyahut git gir ananın mağarasına...