Er geç beni affedeceksin. Bir şey beklemeden,
bir şey istemeden affedeceksin. Sevgin seni
oraya götürecek.
Düşe kalka ilerleyeceğin yollarda, taşlar
kanatacak ayaklarını. Issız, karanlık
ormanlardan gececeksin yapayalnız.
Sonra bir bataklık başlayacak gözün
alabildiğine. Omuzlarına kadar yapışkan
çamurlara saplanacaksın. Durmadan yağmur
yağacak üstüne, iliklerine kadar ıslanacaksın,
üşüyeceksin. Ahtapot elleri gibi uzun, pis sarmaşıklar
dolanacak ayak bileklerine. Dört yanında kara
bataklık kuşları dönecek çığlık çığlığa.
Geçmiş zamanı düşüneceksin. O bir daha
yaşanılmaz günleri, geceleri düşüneceksin.
Bataklığın son bulduğu yerde zift gibi koyu bir
gece başlayacak geçmiş gecelere benzemeyen.
Yürüyeceksin, ağır ağır ilerleyeceksin zamanın ve
gecenin ortasında. Keskin bir rüzgâr çıkacak,
merhametsiz kırbaçlar gibi parçalayacak yüzünü.
Sonra bir dağ yamacına varacaksın, bitkin ve
perişan... Uzaklarda cılız bir ışık göreceksin.
Sen yaklaştıkça büyüyecek, sıcak kollarıyla
saracak seni. Fakat, sen o ışığın olduğu yere
hiç bir zaman varamayacaksın ve bu gerçeği
anladığın anda yıkılacaksın, korku ve
ümitsizlik saracak yüreğini, ağlayacaksın.
İşte o zaman beni düşüneceksin, çektiklerimi,
senin için katlandığım şeyleri düşüneceksin.
Bulutlar dağılacak. Seni nasıl sevdiğimi,
nasıl yüceleştirdiğimi, nasıl o erişilmez ışık
haline getirdiğimi birer birer anlayacaksın.
Onun için beni affet demeyeceğim sana.
Ergeç anlayacak ve affedeceksin.
Bunu biliyorum.
Karşılaşmamız kaderdi belki. Ama çektiğimiz
çiledir, bizi birbirimize yaklaştıran, o korkunç
ümitsizlikler, büyük çaresizliklerdir.
Acılarımızı yitirmeyelim.