Otuz iki yaşındaydı
Dul kaldığında...
Önce ne olduğunu anlayamadı
Şaşkındı kalabalık dağıldığında
Ağlamadı, evlatlarını düşündü;
O gün çok uzun bir gündü...
Topladı kendini, mecburdu.
Oyaladı onu el işleri,
Ve komşuların dikişleri;
Kendine sakin bir dünya kurdu.
Bazı akşamlar canı sıkıldı ama ahbaplarına gitmedi.
Kiminin yetişkin oğlu evdeydi, kiminin kocası.
Yine de isyan etmedi.
Şükür, tütüyordu ya bacası!
Yetmedi...
Mahalleden biri musallat oldu.
Namuslu kızdı;
Gül benzi sarardı, soldu.
Başka yollardan geçti,
Kurtuluncaya kadar,
Akla karayı seçti...
Çocuklar büyüdü sonunda,
Evlendi ikisi de.
Bir gün aynaya baktı,
Saçlari apaktı.
İlk toruna kocasının adını verdi.
Sağ olsaydi kim bilir ne çok severdi!
Öleli yirmi yıl olmuştu
Öyle ya, resmi bile solmuştu.
Yıllar yilları izledi...
Ne köşk düşledi ömrünce, ne saray.
Hastalığını tam beş ay,
Çocuklardan gizledi.
Öldüğünde yüzü nurluydu.
Belli ki artık huzurluydu.