Ne güzeldi kışlar ben çocukken Ankara'da
Lâpa lâpa yağan kar,
Dizlerimizden yukarı çıkar,
Belimize gelirdi arada.
Yokuşun başından haykırışlarla aşağıya inerdik kızakla kayarak
Yerlere yuvarlanır, silkelerken solumuzu, sağımızı,
Koca koca çocuklara kaptırırdık kızağımızı.
Evlerimize koşardık hüngür hüngür ağlayarak
Bunlar o zaman bizim için en büyük kederlerdi
Büyükler hiç aldırmaz, “Oh olsun, iyi olmuş” derlerdi.
“Bir dahaki sefere gözünü dört açarsın,
Başa çıkamayacaksan kızağını alır, eve kaçarsın.”
Boylu boyunca bembeyaz karlara uzanır, boyumuzu ölçerdik
Sonra içeri girer, salep filan içerdik.
Saçaklardan ne güzel buzlar sarkardı!
Güneş çıkınca şıpır, şıpır suları akardı
O buzlar şimdi nereye gitti?
Yıllar mı onlari eritti?
Acaba saçak biçimleri mi farketti?
Yoksa kışlar mi bizi terketti?
Ne zaman bozacının sesini işitsem kış gecelerinde,
Bir sızı duyarım yüreğimde, tâ derinde.
Kapıdan neşeyle giren,
Ve gelirken bize Akman'dan boza getiren
Rahmetli babamı hatırlarım.
Hemen yerimden fırlarım,
Alır, bir dikişte içerim görününceye kadar dibi,
Sanki çocukluğumu geri getirebilecekmişim gibi.
Şimdi radyasyon, hava kirliliği, vesaire,
Trafik, mesai, geçim sıkıntısı, daire.
Biliyorum, bu tarafsız olmayan bir gözlem
Farkındayım, duyduğum sadece geçmişe özlem.
Karar verdim bu akşam erken
Yatacağım
Gün doğar doğmaz, herkes uyurken
Çıkıp sokağa,
Rastgele sola, sağa
Kartopu atacağım.
(2000, Kapılar kitabından)