CENNET -Sevapsız Girilmez-
kahkahasıydı gök gürültüleri babamın.
şelale şırıltıları anamın
ve masmavi bir gölgeydi özgürlük
eller...kökleri ulu bir çınarın
bense.
kıyısını kaybetmiş denizdim
dipsiz bir kuyuya baş aşağı düşüyordum
ve buzlar sarkıyor tahta yüreğimin saçağından üşüyordum
keşkelerim...
ki pişmanlığıydı ateşinde kendini yok eden kibrit çöpünün
yedi kat yerin dibine kök salmış
sanki memelerindeki sütle boğazı dolduran kısrağın yelesi arşa varmış
ve düşlerim...
gümüş kanatları bir gezegenden diğerine uzanan minik serçe gibi...semada asılı kalmış
ve dudaklarım ıslak...
ipeksi tenini öpmüşüm içime dolan gölün
sonsuza dek yanacak mum sandığım ömür...
boynunu yanlış yöne bükmüş kardelenmiş
tut elimden hayat gidiyoruz diyerek bir gece ansızın geldi ölüm
ve yüreğim...
akıttı can suyunu
artık bahar gelmez...
mateminde erken koparılmış bir gülün
ve ben...
yarısı kar yarısı nar
karanlıkta kendini arayan gölgeye döndüm
hiçden gelir hiçe yürürüm
ebedler diyarının kapısından girmek üzereyim
ama halâ
kefen içinde üşür müyüm üşümez miyim...
tabutlar niçin bu kadardar diye düşünürüm
oysa
ruhum Yüceler Yücesinin katında
cismim üç-beş karış toprak altında
sevaplarım dilime konmuş martı tüyü
günahlarım
henüz tırmanılamamış koskoca bir dağ sırtımda sürüm sürüm sürünürüm
CEHENNEM -günahsız girilmez-