Sadece bir çeşit kopya kağıdıdır gece,
Siyahlaşan mavi mürekkep, yıldızların çok dürtülmüş döngüleriyle
Işıkta belirir, her bir dikiz deliğinden –
Kemik beyazı ışık, ölüm gibi, ardında her şeyin.
Yıldızların gözleri ve ayın açık ağzı altında
Çöl yastığı acı verir O'na, yayar ince,
Huylandıran kumunu uykusuzluk bütün yönlere.
Tekrar tekrar o eski, tanecikli film
Sergiler utançları – çocukluğun ve ergenliğin
Çisentili günlerini, vıcıktır düşlerle,
Uzun bitki saplarındaki ebeveyn yüzleri, sert ve ağlamaklıdır dönüşümlü,
Böcekli gül bahçesidir O'nu ağlatan.
Kaya dolu çuval gibi engebeli alnı.
Makyaj odası için itip kakar anılar birbirini, eskimiş film yıldızları gibi.
Bağışıktır haplara: kırmızı, mor, mavi –
Nasıl da aydınlatırlar uzatılmış akşamın sıkıntısını!
Şu şeker gezegenlerdir O'nu etkileyen
Bir süreliğine hayatsızlık ile vaftiz edilmiş bir hayat,
Ve şu şirin, uyuşuk uyanışı unutkan bir bebeğin.
Eskimiş ve saçmadır haplar şimdi, geleneksel tanrılar gibi.
Gelincik-mahmur renklerin faydası yoktur O'na.
Boz aynalı bir mekândır kafası biraz.
Her işaret uçar azalan bakış açılarının
Geçidinden aşağı, ve anlamı
Çıkar uzak çukurdaki su gibi.
Kapaksız bir odada mahremiyeti olmadan yaşar,
Gözlerinin cavlak oyukları çok geniş ve katılaşmış
Durumların fasılasız titrek ısı-şimşekleriyle.
Gece boyunca, granit avluda, görünmez kediler
İnledi durdu, kadınlar ya da arızalı çalgılar gibi.
Şimdiden hissedebilir adam gün ışığının, beyaz illetinin,
Önemsiz yinelemelerin nahoşluğuyla sokulduğunu.
Şen cıvıltıların bir haritasıdır şimdi kent,
Ve her yerde insanlar, gözler mika-gümüşü ve anlamsız,
İşlerine gidiyorlar sıra sıra, sanki yakınlarda beyinleri yıkanmış.