Sıradan bir tabut istemem, kaplan çizgili
Bir lahit isterim, ve uzun uzun bakmak için
Ay gibi değirmi bir yüz olmalı üstünde.
Geldiklerinde onlara bakmak isterim
Dilsiz minerallerin, köklerin arasından seçmek için.
Şimdiden görürüm onları – o solgun, yıldız uzağı yüzleri.
Bir hiçler şimdi, bebek bile değiller.
Babasız ve anasız tasarımlarım onları, ilk tanrılar misali.
Önemli olup olmadığımı düşünürler.
Şekerlemeliyim ve meyve gibi reçelini yapmalıyım günlerimin!
Aynam buğulanır –
Birkaç nefes daha, ve hiçbir şey yansıtmayacak.
Çiçekler ve çehreler çarşaf misali ağarır.
Güvenmem ruha. Kaçar buhar misali
Düşlerde, ağız-deliği ve göz-deliği arasından. Durduramam onu.
Bir gün gelmeyecek artık geri. Nesneler böyle değil.
Kalırlar, sayısız dokunuşlar ısıtır
Küçük özel cazibelerini. Handiyse mırlarlar.
Ayak tabanlarım üşüdüğünde,
Firuzemin mavi gözü avutur beni.
Bırakın alayım bakır tencerelerimi, bırakın allık kutularım
Çiçeklensin etrafımda güzel kokan gece çiçekleri gibi.
Saracaklar beni bandajlara, ayaklarımın altındaki
Hoş bir paketin içine koyacaklar yüreğimi.
Neredeyse tanıyamıyorum kendimi. Karanlık bastıracak,
Ve İştar'ın çehresinden daha hoş ışıldar bu küçük nesneler.