Bir madenciyim ben. Mavi yanar ışık.
Balmumu sarkıtlar
Damlar ve koyulaşır, yırtar
Topraksı dölyatağı,
Sızar kendi ölü bıkkınlığından.
Siyah yarasa havalanıp
Sarmalar beni, paçavra şallar,
Soğuk cinayetler.
Erikler gibi yapışır bana.
Kalsiyum sarkıtlarının o eski
Mağarası, eski yankılar.
Semenderler bile beyaz,
Şu mübarek adamlar.
Ve o balıklar, o balıklar –
İsa! Buz levhalarıdır onlar,
Bıçakların bir ahlâksızlığı
Bir çapulcu
Din, içerek ilk komünyonunu
Canlı ayak parmaklarımdan,
Yutkunur ve kazanır yeniden irtifasını
Şamdan,
Canlanır sarıları.
Ey canım, nasıl geldin buraya?
Ey embriyo
Anımsayarak, uykuda bile,
Çapraz duruşunu senin.
Çiçeklenir duru kan
Sende, yakut rengi.
Senin değil uyandığın
Bu acı.
Aşkım, aşkım
Mağaramıza güller astım,
Yumuşak örtülerle –
Viktorya zamanının sonundan.
Bırak yıldızlar
Düşsün karanlık adreslerinin dikine,
Bırak cıva
Atomlar kötürümsü damlasın
O korkunç kuyuya,
Boşlukların kıskanarak yaslandığı
Gerçeksin sen.
O ahırdaki bebeksin sen.