Son romantiklerdir, bu mumlar:
Ters yüz olmuş ışık-kalpler eğilmiş parafin parmaklara,
Ve parmaklar, kapsanmış kendi halelerinde,
Sütsü, handiyse şeffaf, azizlerin bedenleri misali.
Önemli nesnelerin bütün topluluğuna
Aldırmaz davranışları, dokunaklıdır,
Bir gözün derinliklerinde iskandil etmek tek kelimeyle
Gölgelerinin boşluklarında, sazlıklarının saçağında,
Ve sahibi otuzunu geçmiştir, güzelliği kalmamıştır artık.
Daha sağgörülü olurdu gün ışığı,
Herkese adilce söz verirdi.
Balon yolculuklarıyla ve stereoptikonla demode olmalıydı.
Kişisel görüş açısının zamanı değil şimdi.
Yaktığım zaman onları, iğnelenir burun deliklerim.
Onların solgun, mütereddit sarılıkları
Sahte, Edward'sı duygular çağrıştırır,
Ve ben anımsarım Viyanalı anneannemi.
Franz Joseph'e güller vermişti öğrenciyken.
Terlemişti ve ağlamıştı vatandaşlar. Beyaz giymişti çocuklar.
Ve Tirol'da gamlanmıştı dedem,
Kendisinin Amerika'da şef garson olduğunu hayal ederken,
Soğuk peçetelerin, buz kovalarının arasında
Yüzerken kutsal bir kilise sessizliğinde.
Armutlar kadar şirindir bu küçük ışık kürecikleri.
Müşfiktirler yatalaklara ve aşırı duygusal kadınlara,
Yumuşatırlar o kel ayı.
Rahibe-ruhludurlar, yanarlar göğe doğru ve evlenmezler asla.
Baktığım çocuğun gözleri azıcık açık.
Yirmi yıl sonra düşmüş olacağım
Cereyanda kalmış bu kısa ömürlü şeyler gibi.
İzlerim dökülen gözyaşlarının kararıp matlaşarak incileştiğini.
Hâlâ bir doğum uykusundaki bu çocuğa
Herhangi bir şeyi nasıl anlatabilirim ki?
Yumuşak ışık örter O'nu, bu gece, bir şal misali,
Gölgeler eğilir vaftiz törenindeki konuklar gibi.