Porsukağacının siyah parmakları sallanır:
Soğuk bulutlar geçip gider.
Körlere böyle işaret verir
Sağırlar ve dilsizler, ve anlaşılmazlar.
Severim siyah beyanatları.
Şu bulutun ifadesizliğine bak şimdi!
Her şeyin üstündeki bir göz gibi beyaz!
Kör piyanistin gözü
Gemideki masamda.
Dokundu yiyeceklerine.
Parmaklarında samur burunları vardı.
Durduramadım O'na bakmayı.
Beethoven'i duyabiliyordu:
Siyah porsukağacını, beyaz bulutu,
Dehşetli komplikasyonları.
Parmak-tuzakları – tuşların bir fırtınası.
Tabaklar gibi boş ve aptal,
Böyle gülümser o kör.
Kıskanırım büyük şamataları,
Grosse Füg'ün porsukağacı çiti.
Sağırlık bambaşka bir şey.
Böylesi karanlık bir huni, benim babam!
Görürüm sesini
Siyah ve yapraklı, çocukluğumdaki gibi.
Buyrukların porsukağacı çiti,
Gotik ve barbar, saf Alman.
Ölü adamlar feryat eder oradan.
Suçsuzum ben.
Porsukağacı benim İsa'm, o halde.
O denli işkence görmedi mi?
Ve sen, o Büyük Savaş sırasında
Kaliforniya'da şarküteride
Doğruyordun sosisleri!
Boyarlar uykumu onlar,
Kırmızı, alacalı, kesik boyunlar gibi.
Sessizlik vardı!
Başka bir düzenin büyük sessizliği.
Yedi yaşındaydım, bir şey bilmezdim.
Dünya oluşmuştu.
Bir bacağın vardı, ve Prusyalı bir ruhun.
Şimdi benzer bulutlar
Yayar boş çarşaflarını.
Bir şey demiyor musun?
Topaldır hafızam.
Anımsarım mavi bir gözü,
Mandalinaların evrak çantasını.
Bu bir adamdı, o halde!
Ölüm açıldı, siyahça, siyah bir ağaç misali.
Hayatta kalırım bu arada,
Düzenleyerek sabahımı.
Bunlar benim parmaklarım, bu benim bebeğim.
Bulutlar bir düğün giysisi, o denli solgun.