Nadiren çıkarsın yüzeye, ihtiyar.
Gelgitin gelişiyle gelirsin sonra
Yıkarken denizler soğukça, köpük-
Kaplı: ak saç, ak sakal, uzaklara yayılmış,
Bir gırgır, yükselen, alçalan, dalgalar gibi
Zirve ve uçurum. Millerce uzunlukta
Genişletir ışın demetlerini
Yayılmış saçlarından, buruşuk çilelerinde
Düğümlenmiş, tutuklu, başlangıç hakkındaki
O eski söylence varlığını sürdürür
Hayal edilmezcesine. Yakından yüzersin
Kuzeyin diz çökmüş
Buzdağları gibi, iskandil etmek için değil,
Açılmak için. Bir tehlikeyle başlar
Bütün belirsizlik:
Çoktur senin tehlikelerin. Ben
Çok bakamam fakat biçimin cefa çeker
Bazı garip hasarlardan
Ve ölür gibi görünür: böylece dönüşür
Pus berraklığa şafak denizinde.
Yarı inanmaya doğru
Götürür beni cenazen hakkındaki
Çamurlu söylentiler: yeniden belirmen
Söylentilerin sığ olduğunu kanıtlar,
Tanelenmiş yüzündeki o arkaik, siperlenmiş
Dizeler için akar zaman oluklarda:
Yağmurlar gibi çarpar çağlar
O yenilmemiş mecralarında
Okyanusun. Bunca bilge gülmece
Ve mahpusluk anaforlardır
Yeryüzünü yok edebilecek –
Dünyanın eserini ve göğün mahyasını.
Belden aşağı, dolanabilirsin
Labirentsi bir kargaşaya
Kökleri derindedir, eklemlerin, incik kemiklerinin
Kafataslarının arasında. Gizemli,
Daha önce delirmemiş hiçbir erkek tarafından
Görülmemiş omuzlarının aşağısında,
Meydan okursun sorulara;
Meydan okursun tanrısallığa.
Krallığının sınırlarında kuru ayakla yürüdüm
Boşuna sürgün edilmişim.
Anımsarım deniz kabuklu yatağını.
Baba, bu koyu hava ölüm saçar.
Su solurdum ben.