Ben ısmarladım bunu, bu temiz ağaç kutuyu
Bir sandalye gibi dört köşe ve neredeyse kaldırılmayacak kadar ağır.
Eğer içinde bu denli gürültü patırtı olmasaydı
Bir cücenin ya da dört köşe bir bebeğin tabutu
Olduğunu söyleyebilirdim.
Kilitlidir kutu, tehlikelidir.
Geceyi onunla geçirmek zorundayım
Ve ondan uzakta tutamam kendimi.
Pencere yok, böylelikle göremem içinde ne olduğunu.
Küçük bir ızgara var sadece, çıkış yok.
Dayarım gözümü ızgaraya.
Karanlıktır, karanlık,
Afrikalı ellerin kaynaşan bir hissiyle
Hayli küçüktür ve çekilip küçültülmüştür ihracat için,
Siyah üstüne siyah, kızgınca emeklemekte.
Nasıl salıverebilirim ki onları?
Beni en çok dehşete düşüren şu gürültüdür,
Şu anlaşılmaz heceler.
Bir Roma güruhu gibiler,
Tek tek ele alırsan küçükler, fakat birlikteyken, aman Tanrım!
Dayıyorum kulağımı o hiddetli Latince'ye.
Bir Sezar değilim ben.
Sadece bir kutu deli ısmarladım.
İade de edilebilir onlar.
Ölebilirler, onlara yiyecek vermem gerekmiyor, sahipleri benim.
Ne denli aç olduklarını merak ederim.
Beni unutup unutmayacaklarını merak ederim
Eğer kilitlerini açsam yalnızca ve geri çekilsem ve bir ağaca dönüşsem.
Oradadır sarısalkım, onun sarı sıra sütunları,
Ve kiraz ağacının jüponları.
Belki de bu ay giysimdeyken ve bu cenaze duvağımla
Yok sayarlar beni hemencecik.
Bal kaynağı değilim ben
Öyleyse niye bana saldırsınlar ki?
Yarın iyi Tanrı olacağım, onları serbest bırakacağım.
Kutu sadece bir süreliğine.