Kimliğini yitirmiş özne,
Kökeninden yasaklanmış dil,
Anlamsızlığa düşmüş ses,
Kırılmış aynalarda bozguna uğramış
gerçeklik duygusu gibi bir şey;
yüzünün anlamı senin...
Bakışların;
kaçınılmaz bir parçalanmışlık öyküsü anlatır gibi;
bütünsüz
yetersiz
bir şey beklemesiz
ışıksız gölge oyunu; bakana....
Çil yavrusu bozgun korkular ve
derme çatma zamanlarda çıkılan
zorunlu göç yalnızlığının çoğalması;
yüzün senin.....
Bir Yezidi bekleyişi,
Bir Süryani yalnızlığı,
Bir Kürt mezrası yıldız tenhalığında;
köpek ulumalarıyla avunurken gece;
İnsan yüreğinin kanayan açmazları;
senin yüzün......
Çıktın ya, sen karşıma;
Ne yüzünü örtebildim,
Ne de anlatabildim; candan özge duruşunu;
Saçlarında bir yelkenlik rüzgar vardı belki;
-Fora! ...- diyemediğim,
Ellerini hiç görmedim ben;
aklıma da gelmediler belki,
Gözlerin;
Gözlerinden korktum ben;
Yüreğim elvermedi yangın yıkım zamanları
gözlerinin tanıklığından geçirmeye.
Zorunlu göç mevsimi başlamasın diye yine,
Yalnızlık bulaşmasın diye,
Ölmesin diye güzel yüzünün sabahları;
Barış sürdüm gözlerine;
Güneş oldu senin yüzün........