Parmaklarının ucundan yaslar çalardı da mandolinin,
Hüzün hüzün inlerdi Veysel türküleri.
Bir Koca Ozan geçerdi dünyamızdan ve
Biz senden duyardık gittiğini.
Gidenin büyüklüğünü bilmezdik de,
Senin dilinde ağlayan türkülerine yanardık.
Biz beş on şaşkın,
Biz beş on umutsuzluk durumu,
Yüzdelik hesabına vursan,
Yüzde kaç ederdi umut varlığımız?
Sen suyumuzun akarıydın denize kadar,
Dupduru ışıltılarla açardın gözelerimizi.
Kaynadığımız toprak katıydı oysa,
Akamadık peşin sıra,
Kavruk kaldı bedenlerimiz,
Kurudu gülüşlerimiz...
Bizim yerimize zaman aktı peşinden,
Zaman deniz oldu öğretmenim...
Biz denizsiz büyüdük,
Kulaç atıp, yüzemedik senin ışıltılı sularında,
Kendi yamacımızda kaldık
Başımızda çobanlarımız...
Yamacın arkası yemyeşil vadiydi,
Gidemedik öğretmenim...
-Sürüden ayrılanı kurt kapar-
masalı korkularımızda.
Ben korkularımı yedim bir gün,
Sürünün kara koyunu oldum kendimce.
Yemyeşil vadilerde beslendim bir zaman.
Kokusunu duydum uzak okyanusların,
Özgürlük şiirleri yazdım denizlere dair...
Yıllar geçti öğretmenim.
Ortalama bir ömür geçti aradan.
Ne zaman bir Veysel türküsü dinlesem,
Iramış mandolinin tellerinde boğuluyorum.
İnönü'yü anıyorlar ya ölüm yıldönümlerinde,
Cızırtılı bir radyonun ağlayan sunucusuyla ağlıyorum.
Çiğdemler, laleler, nevruzlar sıyırıyor yüreğimi,
ve ben karşınızda suçlu bir öğrenci gibi duruyorum.
Biliyorum öğretmenim, ayıp ettim ben,
Bir densize kanıp haddimi aştım.
Kasımpatı çiçeğinin yüreğimi kanatması, bu yüzden,
Veysel türkülerinde ağlayışım, bu yüzden.
Öğretmenim, ışıklı suyum; bağışla beni...
Ellerinden öpüyorum Hüseyin öğretmenim.
Mızrap tutan ellerin dert görmesin.
Deniz yüreğine sığınıyorum senin.
Yüreğinden öpüyorum öğretmenim,
Bağışla beni....