Uzuun bir iç geçirmeyle biter bazen,
Uzuun bir iş günü...
Nöbet devredilmiş, sorumluluk bitmiştir,
Yani....
İyi akşamlardan sonra, kısacık bir akşam üstüne çıkarsın
Kent trafiği dönüş yolunda,
ve senin yükünü taşıyamayacak kadar yorgun.
Tabanlarına içten bir selam gönderirsin ve
Senindir kaldırımlar...
Kendi bedeninle yürürsün, yalnız başına,
Ya da sen öyle sanırsın..
O gün yolculadığın bir çift göz eşlik eder sana;
-Neden ben? - diye sorar,
-Ellerimi bırakma, ben ölüyorum -diye yalvarır,
-Sevdiklerim nerede- diye sitemlenir,
-Ölmek için çok gencim- diye yaşlanır...
Hayat akar akmasına da,
Umut biter orada...
İnsanlık suyunu çeker..
Bilim utanır geldiği noktanın çaresizliğinden
ve sen tükenirsin yetememe üçgeninde...
Her şeyi yapmışsındır da,
Yaşamın bittiği yerdir, orası...
Sıra ölümündür, herkes bilir bunu...
O bir çift göz de bilir....
Ama korkar ölümden,
Daha yaşamamıştır,
Sevdiğine kavuşmamıştır.
El bağlayıp göbek üstüne,
Eh, ben de yaşadım işte, demeye daha yı9llar vardır...
Zamansız ve hazırlıksız bir gidiş tüketir seni,
Onu tanımanın kıyısından geçmişsindir, belki..
Üstelik tanıdıkça daha çok kanarsın.
Hiç bilmeseydim dersin,
Görmeseydim, duymasaydım dersin.
Kendini avutmalara çıkarsın kısacık akşam üstlerine....
Israrla peşine takılır, o bir çift göz,
Yetmez...
Koca bir dil olur ve kendini anlatır sana...
Arabesk bir dünyaya çekilirsin bir zaman,
ve sana kurdurtur hayatının mahkemesini...
Kurarsın kurmasına da...
Etkisiz elemanı olursun bu mahkemenin...
Karar çoktan verilmiş, kalem kırılmıştır artık...
ve senin izlediğin kararın infazıdır ancak...
Gepegenç ve yeşil bir fidan kesilmiştir...
Yanarsın yemyeşil gençliğine,
Sadece yanarsın....
Bilirsin ki, kendisini kesen testereyi o genç bilemiştir,
Arabesk tutkularla yanmıştır bilenirken..
ve kendini de yakmıştır, bilmeden...
Sen sadece yanarsın....
Sen sadece yanarsın...