[S] >  [Serdar Aydın Şiirleri] > Deniz Kıyısındaki-Issız Bir Fotoğraf İçin- Şiiri
Sponsored Links

Serdar Aydın - Deniz Kıyısındaki-Issız Bir Fotoğraf İçin-

Eklendi:
Yeni Şiir Eklemek İçin Tıklayın Şiir Ekle      Hata DüzeltHata Düzelt
DENİZ KIYISINDAKİ &ISSIZ BİR FOTOĞRAF İÇİN & NEDENSİZ ANIMSATMA




ay ıslık çaldı
sessizce fısıldadı tılsımlı sözlerini
çünkü acı girdi aranıza çünkü

içsel bir sızıdır tereddüt
pençeleri kanayan vahşi bir köpek
trompetin tınısına gerilmiş
tek hücreli canlı
kamçısını sallayıp geçerken
bir limana gömüyorum gözlerimi
bütün gemilerin sayrılığı gördüklerim
kamusal bir rahmin yasallığında
iğrenç salyasını saçan hayat
nasıl bağışlatacak kendini
işte haykırıyorum:
b a ğ ı ş l a m a y a c a ğ ı m
ağulu bir tılsıma dönen bu sürgünlüğü
ağır işkencelerini günlük olanın
umutlarımı yağmalayan aşkın ecesini
b a ğ ı ş l a m a y a c a ğ ı m . . .

tel örgülerini geriyorum anıların
uçurumlar yeşeren belleğimde
birikirken zamanın soğumuş kanı
balkonumdan sokağa sızıyor yüzüm
yüzümdeki bordo yılan usulca kıvrılıyor
başlayan hiçliğin simgesel ayini
sözün kışkırttığı yanardağ
doğasal bir kargış
dağlayıcı ulağın söylediği

şarkılar:

boş inançları romantizmin
birdenbire katılaşıp savrulan
ürkütücü gözleri mermerden kadınların

şarkılar:

sonrasız birer leke
anımsanmak istenmeyen
gri...gece mavisi...bordo
bir müzik kutusunun kenarında kırılan

geçmiş:

ölü kız çocuğunun yeşil gözleri
piyanonun kara tuşlarına saplanan
caz ve konyak ayini
yavaşça yitiyordu
lağım kokan sokağın ortasında
içinde eridiği bedenin sıcaklığı ürpertirken tenini
ürkek bakışları nedensizce uzuyordu
lambasız sokak lambasının ölü ışıklarıyla çiftleşen gözyaşları
öptüğü dudakların çatlaklarında kaybolurken

yürüdüler...

sonsuz gecenin vicdanında
yıkayıp kanayan gözlerini
kafesine kapattılar vahşi hayvanını karanlığın
ay ıslık çaldı
sessizce fısıldadı tılsımlı sözlerini:

çünkü acı girdi aranıza
ve Danton'un kesik kafası
aydınlattı ihtilalcilerin yalan ufkunu anlamalıydınız
Macbeth uykuyu öldürmüştü
ve unutuş öğretilemezdi
hiç kimseye

bir çöl geçmişti o an...

ayın gözeneklerinde ateşler yanıyordu
tarihin göğermiş alnında
kör bir şarki
bozkırın ortasında acemi bir tay gibi
akrebi ölü bir saat gibi inliyordu
zamanın hayta başlangıcı parke taşlı sokakta
yanlış bir kurgu muydu yaşanılan
seni seviyorum tiratları yankılanırken soytarılar sahnesinde
çağını şaşırmış tragedya kahramanları
maskelerini birbirine karıştırıyordu yeni yetme bir kızın siyah gözyaşları koyulaşıyor
gece gözlerini kapatıyordu
karanlığın çocuğu baykuşlar
soysuzca gülümsüyor
ruhumu kabul etmeyen ölüm meleği
canını alıyordu Cordelia'nın

birdenbire...


yıllar önce gidilmiş bir resim sergisinin
katalogu genleşiyor ellerimde
çifte yalnızlıklarla örülü bir duvar
odanın tam ortasından uzanıyor yokluğa
iki sesli ayrılık şarkıları
uzak bir köpeğin kulaklarında çınlayan
korkunç katliamlar tarihi
kaçışın olmadığı bir sürek avıdır
sözcüklerden başlayan ve onların
genişleyen evreninde büzüşüp kuruyan
b e l l e k
arı sözcük gömütlüğü
düşlerinizin ve yolculuğunuzun gelip saplandığı kara kuyu
ordasınızdır
son tümcenin apaçık düzensizliğiyle
saçmanın ağır yükü altında
rotasını yitirmiş zavallı kırlangıç
koparıp atmıştır kanatlarını
orada
zamanın sonundaki ada da
Ortodoks bir rahibin rüzgar gülü kırıktır
leylekler geçmektedir gökyüzünü süpürerek
dudak parçaları savrulur denizin pürüzsüz maviliğinde
soytarılar yeni bir panayır arar
saygısızca dolaşırken sokaklarında kentin
uğursuz iblis sakalını sıvazlar
tarihin en pis gülümseyişi bulaşır
çocuksu soytarının suratına
panayırlar ölmektedir
trençkotlu yaşlı adamlar
saldırgan bir şefkatin peşinde
izini ararlar geçmişin

oysa bir ağustos böceğinin uydurmasıdır geçmiş

ıssız bir fotoğrafın anımsayamadıkları
eski yol haritalarındaki yitik deniz fenerleri
yıllar önce gidilmiş bir resim sergisinin
katalogunda unutulmuştur

(yalnız bir yolcunun içsel konuşması)

yeni kesilmiş bir kavak ağacının
kurumuş dallarında unuttum çocukluğumu
kulaklarımda eskil bir tını
kimsenin duyamayacağı
güneşli orta çağ aryaları
kadının yüzüne düşen
ağlayan gündönümü yakasında deniz iskeletleriyle

neydi yitirdiğimiz
nemli dudaklarımızda
tenha unutuşu mu çölün
yabanıl yüzü mü prensesin
ışıl ışıl ay taşları
aydınlatırken ellerimizi
tanıyamıyorduk şaşkın yüzlerini ölümün

birdenbire derinleşti kâbus
yüzyıllardır ölü bir köpeğin bilinci nesneleşirken
ay ıslık çalıp
sessizce fısıldadı tılsımlı sözlerini

çünkü acı girdi aranıza
ve Danton'un kesik kafası
aydınlattı ihtilalcilerin yalan ufkunu
anlamalıydınız
Macbeth uykuyu öldürmüş
Cordelia çarmıha gerilmişti
ve unutuş öğretilemezdi kısa pantolonlu o karaşin çocuğa...


güneş çıkar
aydınlanır parke taşlı sokak
herkes uyanıp yüzünü yıkar
bahar gelmiştir artık
yeşil erik yenmeye gidilecektir
sıska bir şarkıcının öğrettiği şarkılar söylenerek....
© 2003-2024 www.alternatifim.com/ Her Hakkı Saklıdır.