Denizler geçiyor gecenin içinden
Kıyıyı yalayan, sonra usulca geri çekilen dalgalar..
Ağıraksak çıkıyorum merdivenleri
Nefesim kesiliyor
İki soluk arası hiç durmadan
Ölümü sorguluyorum
Sevdiklerimi düşünüyorum ve aşklarımı
Hesapsızca giderken ardımda bıraktıklarımı
Büyük ceviz kapının önündeyim
Keskin kedi gözü gibi parlıyor karanlığın içinde tokmak
Geleceğimi önceden biliyor olmalılar
Eşiğe o en sevdiğim sümbüller serilmiş
İçeride beni bekleyen ne bilmiyorum
Cesaretim tam
Girip görmek istiyorum
Kim bu kadın
Yüzü yabancı, bakışları tanıdık
Elleri ütülenmemiş bir tül gibi buruşuk
Yine de hala ince, hala narin...
Alnına çizilen çizgiler yılların getirdikleri mi
Yaşanmışlıkların götürüsü mü yoksa
Bu gözleri tanıyorum.
Kendinden emin kaldırıyor başını yukarı
Su gibi dökülüyor saçları omuzlarından
“Gökyüzü” diyor ismine, bakıp gülümsüyor
Dudaklarının kıvrımını anımsıyorum
Karşımda oturan kadın ben olmalıyım
Ve asırlar geçmiş olmalı üstümden
Buraya neden geldim, neredeyim?
Sarılıp öpüyorum kendimi
Kapanıyorum bacaklarıma
Sahi yıllar sonrada sevecek miyim bu kadar
Dargın duran yüzümü
Çürüyen ellerimi?
Yitirdiklerim geliyor aklıma, durmaksızın yitirdiklerim
Düş kırıklarım, ölülerim, kaybettiklerim
Omuzlarına tutunuyorum yalnızlığımın
Yalnızlığım...
Yüzyıllardır varsıllığım benim