geçip giden eylülleri getirin bana
vurun sararan yaprakları alnının çatısından
dikenli teller ötesinde zararsız mayın tarlası..
utangaç bir çocuğun kızaran yüzünde
nicedir bekliyorum
hüzünlü gülüşleri öldürdüm dudağımda
sırma aynalar, taş basamaklar.. kırılın!
tuz buz olsun çaresizlik..
ağır bir yalnızlık kuşatması başlıyor
kırgın güzlerimin ardından
neden susuyorsun diye sormayın artık bana
kurşun döker gibi suya döktüm içimi
daha ne söylemeliyim?
uzakta bekleyen dargın bir eldir ölüm
ateş içinde kıvranırken özlenen
bir mermer kadar soğuk.
kendini bırak, çabalamak yersiz
gün geçti, ay geçti, yıl bitti
zaman yok..
hepsi kurulmuş yalan
kahve telvesinde yaşayan gelecek
bir avuç suda dağılır
yok olur geçmiş,
fotoğraflar, mektuplar
dahası..
şimdi gidin, dokunmayın bana
güzler, baharlar, şiirler sizin olsun
ölümü bekliyorum
yaşadığım günleri
kazanç sayarak...