Ben Şarkım, Ben Mezopotamyayım, Ben Andoluyum
Boskırlarda açar çiçekler
Salar dört bir yana kokusu
Ve umutlarıyla yaşarken insanlar
Bir yandan da kaderlerine inatça direnen yürekler
Tarlalarında boy boy başak
Yüreklere kök salar İnsanlık çağı
Gün be gün akarken zaman
Gökyüzüne kanat gerer
Umut çiçekleri açılırken göğsünde
Ve hasret türküleri dökülürken dillerde
Karanlıklara ışık olur nurlu yüzü
Sonsuz kaderlerine ağlayan gözlere çekilirken perde
Dağlarda yankılanır avazı
BEN ŞARKIM, BEN MEZOPOTAMYAYIM, BEN ANADOLUYUM DİYE
Gökyüzünde bir alev yanarken
Kaderine biçilmişken işkenceler
Afakta hor görülmekteyken hürriyeti
Toprağında fışkırmışken uygarlık
Sonsuz bir sabırla beklemekteyken umutlar
Bir akış olur deryaya çığıl çığıl
Ormanlarında bir tatlı yüz, yemyeşil
Ruhunu okşarken bir serin rüzgâr
Gün doğumunda Rüzgârla bulut dolanır
Rahmet şarkıları ile mırıldanır yağmurlar
Gök gürültüsü susar, göler durur
Sevgi tohumları başlar patlamaya
Ve bir Kürt kadını doğurganlığıyla
Sözleri bereket tanesi
Yüz Çizgilerinde saklıdır hayatlar
Nefesi boz kırlarına yel
Kara yazgısına inatçasına Garba seslenir.
BEN ŞARKIM, BEN MEZOPOTAMYAYIM, BEN ANADOLUYUM DİYE
Yüreğinde tutkusu en yücesinden
Gözlerinde umut saçan kadınlar
Tarlada elinde orağıyla
Sabırla biçer ekinini
Dağlarda Çağlayan şelalede
Sülveti yansır Ay ışığına
Ruh güzelliği düşer suya
Gündüz erkeğine destek
Akşam yuvasına himaye
Ve çocuklarını sarar şefkatli kolları
Kervan yürür, yel direnir, Semaya kanat gerer
Ve sevgi çiçeklerini taşırken göğsünde
Karanlık ormanlarına aydınlıktır yüzü
Yüreklere ise tesellidir sözleri
Direnir haksızlıklara çelikten bedeni
Durmadan haykırır dünyaya
BEN ŞARKIM, BEN MEZOPOTAMYAYIM, BEN ANADOLUYUM DİYE
Serhat ta rahmet bulutları toplanırken
Botan da sımsıcak bir yel esmekte
Amed pay tahtında bulunur sultan konağı
Siirt'te dokunur kilimler ilmik ilmik, nakış nakış
O Rahmettir,
O Sabırdır sonsuz deryaya
Toprağın derinliklerinde saklıdır mazisi
Tarihi türkülere yansır Ozan dilinde
Karlı yoları kapanır, sular donar
Nehirler akmaz Denize
Bilmem neden geldik bu hale Kardaş, biz bize
Yeter artık ağlamasın Analar
Gözyaşları akmasın Çocukların
Medeniyet zuhur etsin, taşlar yarılsın artık, orta yerinden
Gök gürlesin, toprak başkaldırsın artık derinden
Tabiat yeşersin dalarında
Açılsın Çiçekler, koku salsın bahara
Huzur versin Âleme
Rüzgârlar savrulsun polenleri
Yeniden döl tutsun umut çiçekleri
Ve duyursun artık sesini İnsanlığa
BEN ŞARKIM, BEN MEZOPOTAMYAYIM, BEN ANADOLUYUM DİYE
Tarlada al gelincikler açtığında
Mor menekşeler boy gösterdiğinde
Karlı dağlardan süzülürken zelal dereler
Sular Şarkın dört bir yanını
Rüzgâr saçları okşarken
Tozlu patikaları süsler kırma taşlar
Ve duyulu verir Çocukların sevinç çığlıkları baharında
Bir yandan da olumsuzluklar zuhur eyler
Yok, olmaya yüz tutar zaman
Kader imgesi okunurken satır satır
Coşkular kapalı kapılar ardında yetik
Sevinçler ise, sadece beyaz dişlerde yansır dışarıya
Bu keşmekeş içerisinde sorarlar,
Bu sevdiğin kim diye
O bir semboldür sabrıyla
O bir rahmettir, pak ruhuyla
O bir yaşamdır ter temiz kanıyla
O bir namustur, el değmemiş toprağıyla
Onu anlatmaya yetmez kelimeler,
O sevda başka sevdadır memleketimin
Ve o var gücüyle haykırır dünyaya
BEN ŞARKIM, BEN MEZOPOTAMYAYIM, BEN ANADOLUYUM DİYE
Söylenen her türkünün namesinde
Havsını soluyan her bedenin körpesinde
O medeniyet ki, korkusu sararken insanlığı
Külünden yeşerirken şark
Ve Uygarlığa yaklaştıkça bu Millet
Sarar Garbı Mezopotamya korkusu
Bir yandan da yoksulluk çığ gibi büyümekte
Bir yandan da ocak başlarında aş bekleyen çocuklar
Siper eder o an ana yürekleri en sağlamından
Bir volkan gibi patlar durur kahrından
Olumsuzluklar içinde Dünyada işitilince sesi
Elbet kırılacak o gün ihanet kelepçesi
Hasreti bir dağ gibi kabarınca yüreğinde
Ve ölüm zılgıtları yükselirken seherinde
Birde ansızın cansız bedenler düşünce bir bir toprağa
Ve Sonbaharda dökülürken yapraklar birer birer
Poyrazında semaya yükselir, savrulur sesi
BEN ŞARKIM, BEN MEZOPOTAMYAYIM, BEN ANADOLUYUM DİYE
Acıları hiç bitmedi coğrafyasında
Özlemleri hep gözlerinde olmuştur ışık
O en öksüz köşesine sığındığımız yalnızlığı
Yanlızlığı Aslan yüreği gibi hiddetli
Bir serçe yüreği kadar ürkek
Ve bir köçer kadını kadar gezgin
Gezer coğrafyasını diyar diyar, memleket memleket
Bastığı her yere umut taşır
Göçmen kuşların sedef gagalarında dökülürken sevdalar
Yalnızlıklar mahşer misali, içimizde ölür
Ve sesizlik bir ölüm gibi çöker geceye
Ölüm yolculuğu gibi karanlığın ürpertisine girerken
Öter Bülbüller, umut olur gün doğumuna
Minarelerden yükselirken ezan sesleri
Camilerde okunurken Kuranlar
O ses ki yücelerden his edilir duygusu
Ve rahmet yağmurları boşalır meçhullere
Ulu bir ses dokununca çarka
Ürpertir tabiatı,
Üfleyince rüzgâr derin gök soğuğuna
Düşer yüreğine ölüm korkusu
Ve başlar hareketlilik ötelere geçmeye
Sıyrılır beşeriyet giysisinden
Yakalar ölümsüzlüğün sonsuz ipini
Sonra bir umut, bir ses, bir haykırış olur
Yükselir arşa avazı
BEN ŞARKIM, BEN MEZOPOTAMYAYIM, BEN ANADOLUYUM DİYE
Gözlerinde Mas mavi göğün sancısı
Yüreğinde İş, Aş ve Emek
Baharın gelişiyle başlar telaşı köçerin
Yükletir yükletini,
Yükletin de kıl çadır, kap kaçak
Yol alır Beri ovasından, Seryat yaylalarına
Önünde binlerce koyun,
Bazen yolu, Bingöl, bazen Muş, bazen de Ağrı yaylaları
Kat eder yüzlerce kilometreyi
Ağır ağır, omzunda abası, ayağında kara lastiğiyle
Yetişince bereket topraklarına
Salar koyunları,
Alsın kısmetlerini doğadan ve başlar kuzuların doğumları
Bire bir katar sürüsüne köçerim
Toplar tabiattan nimetlerini aylarca
Solar tertemiz havasını
Satar Sütünü, Peynirini, Yününü
Ve bir bakar ki geçmiş koca bir mevsim
Kapıya dayanmış güz dönüşü
Tekrar yolara düşer yükletiyle
Ve önlerinde bir kat daha artmış koyunuyla
Yol alır güneye, yol alır Beri ovalarına
Sarp dağlarını bilirim memleketime has
Uçsuz bucaksız yaylalarını bilirim, 2000 metre rakımda
Ve rahmet yağmurlarıyla kabaran ırmaklarını bilirim, Herekol, Zagros dağların dan, Munzur dan
Bereket taşır memleketimin ovalarına
Akar denizlere mevce gelir,
Aktığı yerlerde mermerler şekillenir
Sanki yeni bir dünyaya umuda yol alır kalbim
Uçsuz dağlarından uzanır yalnızlıklar
Asla yorumlamak değildir yaptığım
Sürekli bir hüzün yağmurunda ıslanmaktır belki
Bir birine paralel uzanır Şarktan garba doğru Dağlar
Dağlarında ben
Ve tüm dünyada olmadığı kadar
Bağrında saklar madenleri
Hayata kastımsa yaşamaktır sadece
Yaşamak Aşkı, Izdırabı, Vefayı ve isyanı anlatır Ülkemde
Ve avazı çıktığında bağırır tüm dünyaya
BEN ŞARKIM, BEN MEZOPOTAMYAYIM, BEN ANADOLUYUM DİYE
Bir girdabın derinliklerine doğru sürükleniyor Zaman
Ve bu zaman içerisinde İnsanlık yetirilmekte
Biz ise çaresiz ve yapa yalnız bakmaktayız yok oluşlara
Gel Arkadaş bize bir nefes ver Ümüğünde Şark olsun
Gel bizim için bir tohum ek bereketle, adı Mezopotamya olsun
Gel bizim için bir türkü söyle adı Anadolu olsun
Olsun ki yürekler huzur bulsun
Varsın susuz Dudaklar gibi istersen çatlak olsun
Ve nihayetinde İnsanlık ve huzur bulunsun arkadaş
İçimizde kaynayan bir Mahşer telaşıyla
O Mahşer ki Ana yüreğini sızlatan
Ve alınca ansızın bir kara haber
Düşerken topraklara gencecik bedenler
Can verdir oğullar
Karanlık Şehir sokaklarında yükselirken şehit zılgıtları
Beton ormanlarının duvarları hırsla dövünülmekte
Her köşesinde Hayatı bilirim Anadolu bozkırlarında
Şehirden köye doğru yol alırken döner tekerlekler
Yol alır Yamalı asfaltlarda
Yol alır Temmuz'un kavurucu sıcaklığında
Gözetir Otobüs penceresinden dışarıya doğru Çocuk bakışları
Tarlalarda toprakla boğuşan kadınlar, beleri iki büklüm
Ve yanlarında Çıplak ayaklarıyla toprağa basan, ırgat çocuklar
Bir elinde çapası, bir elinde ekmek ve soğan
Yinede Şükrederler yaradana, isyankâr değildir haline
O kuş kadar ürkek yüreklerine dayanmaz dağlar taşlar
Ve yankılanır dağlarda haykırışlar
BEN ŞARKIM, BEN MEZOPOTAMYAYIM, BEN ANADOLUYUM DİYE
16.01.2009
ZELAL : Berak
ZUHUR : Doğuş, Baş gösterme
AFAK : Dürt bir ylan, etraf
KÖÇER : Yörük
AVAZ : Ses
BERİ : Güney bölgesi
SÜLVET : Görüntü
GÜZ : Sonbahar
SERHAT : Doğu Anadolu
ÜMÜK : Gırtlak, dil ucu
BOTAN : Şırnak Bölgesi
AMED : Diyarbakır