Diyelim ki ıssız bir adaya düştünüz. Yanınız alacağınız üç şey ne olurdu?
Günlerce düşündüm bu soru üzerinde. Herkesin birbirine sürekli sordukları bu sorunun manası ne olmalı acaba. Yani soran kişi “Ben zekiyim ama bakalım karşımdaki ne kadar aptalca bir cevap verecek? ” diye mi düşünür? Yoksa soran kişi zekasını zorlamıştır bu soruya kendince bir cevap bulamamış ve karşısındakinden daha iyi fikirler mi beklemektedir?
Oldukça ilginç bir konu oldu sanırım.
Şimdi siz birkaç saniye düşünün:
Acaba ıssız bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız üç şey ne olurdu?
Ben kendimce şöyle bir düşündüm. Son model dayalı döşeli kocaman bir yat alırdım diğer iki hakkıma gelince yata bir kütüphane ve son olarak içine de bol miktarda kitap…
Olmadı şimdi adadan kurtulma şansın olmayacak diyecek karşındaki insan ver senden daha mütevazı bir yanıt bekleyecektir. Ne olmalı mesela?
Genel olarak şöyle bir göz attığımızda insanlar para için bu kadar mücadele ederken hiç kimse bir sandık dolusu altın ya da bir banka dolusu para istemiyor…
Yalnızlığımızla başbaşalığımızda yanımızda bulunması gereken değerler kastedilmiştir aslında olaya bakışımızda.
Bana kalsa ve adalar yetse ne kadar zalim varsa ellerine birer Kur'an verip yerleştiririm adalara. Sonunda ya yaptıklarından utanıp “Allah'ım medeni dünyaya beni gönderme utancımdan yerin dibine girerim. Ölene kadar burada kalayım.” diyecek olan kaç kişi vardır acaba?
Değer yargılarımızı gözden geçirdiğimizde şöyle düşünürüz:
Kimse karıma, kızıma, kız kardeşime yan bakamaz çizerim. Kimse malıma göz dikemez adamı oyarın. Kimse bana küfür edemez adamın kafasını kırarım vs…
Pekala şimdi dönüp kendimize bir bakalım:
Sokağa çıktığımızda ilk aradığımız şey bir bayanın açık bacaklarını yakalama fırsatı. Rüzgardan istifade uçuşacak etekleri yakalama ihtimali. O gün içerisinde göze kestirip kandırılabilecek bir hatun beklentisi. Hiç elimi kıpırdatmasam da birinin ensesine vurup bi kaç milyar götürsem düşüncesi. Ve saireler ve saireler…
Tabi burada sembolik olarak saydığım bu birkaç değer erkek hayatının ve beyninin alabileceği haysiyetsiz düşüncelerin milyonda biri bile olamayacaktır. Bayanları bu işe pek katmak istemiyorum. Onların dünyaları zaten kuaför dükkanları, pahalı mücevherler, zengin ve hiçbir şeye karışmayan koca hevesi vs…
Şimdi erkek tarafı da kadın tarafı da bana kızacaklar “Biz böyle miyiz? ” diye. Tabi ki ben burada kendimce hesapladığıma göre %1'lik dürüst kesimi işe katmıyorum. Onlar kendilerini biliyorlar…
Kendini bilene lafım yok asla. Ama kendini bilmeyenler için bir tavsiyem var. Gerçekten yarın ıssız bir adaya düşecekmiş gibi önlerine bütün hayatlarını döksünler ve aralarından haydi on üç şey seçsinler. Bakalım neler alacaklar yanına…
Eğer ki bana bu seçimi bırakırsanız ben şunları seçerim:
Kur'an'ım, kağıdım, kalemim, sevgi, aşk, mutluluk, gözyaşlarım, bütün dostlarımın içinde bulunduğu bir fotoğraf, yazdıklarımı koruyacak bir sandığım, değer yargılarım ve öldüğümde kimliğimi belirtecek olan Yüce Türk Bayrağım ve yanında Ata'mın resmi…
Buyurun seçim sizlerin…
.
Rüya Deniz Demir