SOFİA
O zaman öyle düşünmüyorduk kuşkusuz ama,
çok gençtik o zamanlar gibi geliyor şimdi bana.
Okul bitmiş, Selanik'e gitmişti yaz için o,
ben İstanbul'a.
Ne sevgiyi ciddiye alıyor insan o yaşlarda,
ne ayrılığı. Telefonda konuşuyorduk ara sıra.
"Gelsene" demişti. Gitmiştim Keşan üzerinden.
Eğlence bu ya!
Denize girmiştik Ege'nin öbür tarafında.
Zeytinlikler, çamlar, ahşap bir taverna.
Üçüncü gün anlamsız bir kavga etmiştik.
Bırakmıştı beni oracıkta.
Bir arkadaşı götürmüştü beni havaalanına.
Beklenmeden çıkagelmişti birden son anda.
Sarılıvermiştik birşey olmamış gibi.
Götürürken beni uçağa
mavi gözlü bakır bir baykuş almıştı bana.
"Bak" demişti, "bilgelik tanrıçası bu, Sofia".
Masamın bir kenarında oturur hâlâ o baykuş,
ve o günden bu yana
izledikçe 16 yıldır yaşadıklarımızı Elsa'yla
gördüklerine inanamazmış gibi çok zaman
hafifçe gülümseyen bir ifade belirir yüzünde adeta.