İTTİHAT VE TERAKKİ KÂTİB-İ UMUMİSİ MİTHAT ŞÜKRÜ BEY'İN HÜZNÜ
Ben mebus olmak istemedim.
Malta sürgününden hemen sonraydı,
Paşa Hazretleri Ankara'ya çağırdılar.
Gittim, bitkinliğimi arzettim.
Yılların mücadelesi, esaret hayatı,
en çok da Talât'ın ölümü belki,
yıktı dedim beni, yıprandım, bittim.
Bir küçük zeytinlik alıp İzmir'de,
yerleştik Hatice'yle sessiz sakin.
İnkişaf Şirketi'ne girdim, çalışıyorum.
Uyanıp her sabah horoz sesleriyle,
kalkıp işe gidiyorum Buca'daki evimden,
akşamları da eve dönüyorum doğruca.
El etek çektim artık siyasetten iyice.
Şaşılacak şey, hemen alıştım mutemetliğe.
Ufak da bir arazisi var Selanik'te Hatice'nin,
bir halledilse şu mübadele işleri,
onun parasıyla iyice çıkacağız düzlüğe.
Dile kolay, tam otuz yıldır ilk kez,
ne peşimde Abdülhamit'in polisi var,
ne de Cemiyet'in sorumluluğu üzerimde.
Selaniği düşündüğümde zaman zaman
- o ilk gürültülü günleri Cemiyet'in,
o ateşli korkusuz acemiliğimizi -
yorgun bir hüzün kaplar içimi bir an,
çıkar evimin arkasındaki bahçeye
seyre dalarım yeşil incir ağaçlarını.
Hey gidi koca Mithat! Hey gidi devran!