Uzattı kilden ellerini Astarte!
ayın görünen hem görünmeyen yüzü
çekiç sesleri, kılıç şakırtıları arasında
susarak söyledi gizini, sessiz
belirince Meksika kıyılarında kalyonları
abus yüzlü Cortes'in
söndü barış çubukları
bölündü uykusu zeytin ağacında yavru kuşun
tank paleti, postal sesiyle
tarih katlanınca ikiye
Acı baldıran kokardı soluğu keşişin
imbiklerden süzülürken usareler
manastırlarında Ortaçağın
yarasaların mazgallarında yuva yaptığı
çağcıl kulelerde ölümdü imzalanan
kalemsiz
Uzattı kırık kollarını Astarte
bir kentin kiremitlerine ölüm yağarken
pencerelerde saksılarına
uçuşan çivitli çamaşırlarına bahçede
ak güvercinlerin çektiği deme
oynuyorken kurşun askerleriyle bir çocuk
Ölümün sesini söyle bana anne
rengini
tanıyıp sürmeyim defterime
üflemeyim kazara
sesini flütüme
Gördüm, siyah beyaz filmlerde
ak kâğıt üstüne kara harflerde
tek tek cepheler
generallerin adları
rakamlar vardı top tüfek sayısına dair
-sınav sorusu olabilir-
yoktu mavi elbiseli kızın düşleri
-sınav sorusu olmaz-
Ay dedi;
yeni yemişler gerek bana
bereketli tarlalar
dolgun başaklar
meralar gerek hayvanlarıma
benim için de öpüşler
Üniformalı adam dedi;
yeni havzalar, yeni vahalar
kurutacak yeni memeler gerek
yeni denizler bulmalıyım, yeni karalar
yeni koşumlar hayvanlarıma
yeni kılıçlar kuşanmalıyım
nefretten doğan
kötücül Anka
Uzatır yanık kollarını Astarte!
güvercin tüyü bakışında
kırılır yarın