“..denize sarıldığımda hissettim, dalgaların ellerini belimde..bir kumsalda yaşayan çakıl taşları gibi kalabalık özlemlerim..onları denizde kaydırmayın, ıslatırım sizi...”
orta şekerli bir şiir nasıl da keyif verdi akşamıma
şarap tadında mısralarla karşılıyorum geceyi
düşüm..! kim olduğunu bilmeden sayıklıyorum ismini
duy sesimi ve yaklaş
ateşimde ısıttığım kelimeleri fısıldayacağım kulağına
gözlerim ellerinin pusulası olacak
kaçırma soluksuz akan bengisuyumu,
yetişemediğin her dakika, pişmanlığın olacak
düşüm..! Tenimde saklı bir kent var
keşfe çıkmazsan bu senin kaybın olacak
“..çıplak ayaklarımla koştum kuru yosunların üzerinden sahil boyu..yetişememe korkusu bir kramp gibi indi bileğime..biraz telaş biraz da beklemektir yaşam..! yüreğim, bana biraz zaman ver, az dinlenip coşacağım...”
sırrımı saklıyor hala yağmurkuşu
ıslanıp çır(ıl) çıplak kaldığında yüreğim konuşmaya başlayacak
düşüm..! Ruhların buluşması da sevişmektir ten tene
varlığını hissettiğim an tutku bedeninden akacak
(k) aldır beni sonbahar hüznünden
annemin yalnızlığını da tüketti sessizliğim
dudaklarım öpmeye meyilli
zaten konuşmayacağız ki, ıslatacağız kavuşmaları
düşüm..! Bende ki bu cömertlik gidenlerin yitirdiği
“..gecenin sihirli elleri açtı penceremi...rüzgar sormadan dokundu yüzüme, yüzümde unuttuğum bir şeyler var..kabullenmesi zor ayrılıkları çıkarttım üzerimden..rüzgar yanıma uzandı..hadi aç kollarını, uyumalıyım göğsünde...”
hangi limanda demir attıysa gözü kara şarkılar,
halatları çözülsün notaların, istiflemeye geliyorum
düşüm..! Melodisi esrik bir çılgınlık var bende
kapılarını aç, sınırlarını zorlamaya geliyorum..