Fırıl fırıl bora,Kopolikan,
Sırlı kökünde büyüdü,
Ak gürgenin!
Vakt erişip yönetince halkı
Düşman silahlarına karşı;
Ha dedi yürüdü ağaç,
Vatanın katı ağacı!
Gördü saldırgan:
Yeşil bir sis ortasından,
Yaprakların yürüdüğünü.
Dallar,
Kocaman kocaman;
Ve bir urba,
Sayılmaz yapraklardan;
Dineldi karşılarına.
Gördü saldırgan:
Yer gövdesinin,
Halk olduğunu;
Köklerin fışkırdığını,
Topraktan.
Bildi ki saldırgan:
Vakit tamamdır,
Ölümün ve hayatın vakti,
Tamam!
Öbür ağaçlar da bilegeldiler,
Kırmızı ağaç dalları,
Soy soycak;
Orman acılarının dokuları,
Hepten;
Odundaki kin budağının,
Tümü.
Yitik düşmanın annacında:
Attı Kopolikan,
Sarmaşık örtüsünü.
Bu sultanlık tüyü değil,
Elvan elvan;
Bu, misk amber bitkilerden,
Taç değil;
Bu, papaz gerdanlığı değil,
Ipıl ıpıl yanan;
Bu, ne bir eldiven,
Ne süs-püs bir Sultan;
Ağacın yüzü bu,
Bir heykel direk,
Devrik bir akasyadan;
Yağmurun döğdüğü,
Bir yüz bu;
Sarmaşık otların,
Saldırdığı bir baş!
Yalçın bir evrenin,
Derin bir bakışı:
Başbuğ Kopolikan!
Amansız gözleri dünyanın:
Başbuğ Kopolikan!
Ve,
Duvarlardır devin yanakları,
Duvarlar:
Işıklar ve köklerle aşılan.