Bırak batırayım elimi derine
peçeli parıltının ortasından,
taştan gecenin ortasından,
ve bırak titresin unutulmuş yaşlının yüreği
bende bin yıl tutsak kalmış bir kuş gibi.
Bırak unutayım bugün denizden daha engin mutluluğu,
değil mi ki denizden ve adalardan daha engindir insan,
ve düşercesine bir kuyuya inmeli insana,
düşülmez çünkü dipten aşağı, tırmanılır ancak
gizlenmiş sudan ve
boğulmuş gerçeklerden yapılmış bir dalla.
Ey olağanüstü kaya, bırak unutayım
senin kudretli kucağını,
kavranmaz boyutunu, bir peteğin duvarını,
ve bırak kaydırayım elimi bugün bir dikdörtgenin
tuzlu kan ve cezagömleği hipotenüsü arasından.
Öfkeli kondor, kıpkızıl kanatlarının atnalı gibi
vuruyor kaçıştaki şakaklarıma doğru
ve yabanıl tüyden kasırga süpürüyor
çapraz basamaklardan suskun tozu,
ne hayvanı ne de pençelerininin kör basamağını
görüyorum,
eski insanı görüyorum, hizmetçiyi, tarlalarda uyuyanı,
bir gövde, binlerce gövde, karanlık boraların altında,
bir adam, binlerce kadın, yağmurun ve gecenin siyahları,
heykelin ağır taşı altında sendeleyen:
Juan Taşyontucusu, Wiracocha'nın oğlu,
Juan Soğukyiyici, yeşil yıldızın oğlu,
Juan çıplakayaklı, firuzenin torunu,
tırman, birader, ayağa kalk benimle, hayata.