Ah sen, daha tatlısın, daha bitimsiz
tatlılığın kendisinden bile, gölgelerin arasında
sen sevilen et ve kan:
geçmiş günlerde
ilerledin ve doldurdun tasını
ağır çiçek tozlarıyla, sevinç içerisinde.
Dökülmüş şarap gibi gece,
paslanmış erguvandan gece,
işte o gecenin hakaretler toplamından
yaralı bir kule gibi çöktüm yanında,
ve iğrenç çarşaflar arasında titredi
yıldızın bana doğru ve yangına çevirdi gökyüzünü.
Ah yaseminden ağ, ah ayaklı ateş
yeni gölgelerden beslenmiş,
kemerleri bağladığımız zaman farkına vardığımız
karanlık, başağın kana susamış vuruşuyla
döven zaman.
Sevişme ve başka bir şey değil, bir köpüğün içinde,
ölü sokaklarla sevişme,
bütün hayat ölüp gittiğinde sevişme
ve bize sadece şunları bıraktı:
ıssız köşeleri alevlendirmek.
Isırdım kadını, gücümden ötürü
aklım başımdan gitti, toplanmış çiçek demetleri,
ve çözdüm kendimi dolaşmak için kıyıdan kıyıya,
okşayışın kölesi yalnızca, zincirlenmiş
bu serin saçın mağarasına,
dudakların uzun uzun dolaştığı bu bacaklar:
her daim aç dünyanın dudakları arasında,
emilmiş dudaklar tarafından emilen.