Birden gördüm bu bölgelerin dolduğunu
yoğunlukla, çelikten pürüzsüz biçimlerle,
kesen bir çizgi gibi ağızlar,
taşan gümüşten yıldırım,
hüzünle giyimli balıklar, gotik balıklar,
altın kaplama gök kubbe gibi balıklar,
ay lekeleri parlayan balıklar,
bir ürperiş gibi hızla geçen balıklar,
beyaz sürat, dolaşımın
ince bilimi, öldürüşün ve çiftleşmenin
oval ağızları.
El ya da bel, uçucu ayla
çevrelenmiş olsa bile,
gördü balık sürüsünün titreyişini,
o nemli, elastik akıntısı hayatın,
yıldızların pullardaki gelişimi,
ve tohum ağırlığı opal savruldu
okyanusun karanlık çarşafına.
Alazlı görünüyordu o, batan gümüş taş,
titreyen bir hazinenin sancakları,
ve teslim etti kanını inerken
o esneyen derinlikte,
kanlı çemberli gövde heykelinin
içine işleyen ağızlarla tutulmuş,
ta çözülene dek ve ezilene dek
kanlı bir başak gibi gelgitlerin
kalkanı, ametistlerin parçaladığı
bir giysi, yaralanmış bir miras
dibinde denizin, o sonsuz ağaçta.