Onca gün, ah, onca gün görürüm seni.
Nasıl öderim, neyle öderim
onca somut ve onca yakın oluşunu?
Kana susamış ilkbahar
ormanlarda uyanır.
Yakında çıkar tilkiler inlerinden,
çiyi içer yılanlar,
ve çamlarla sessizliğin arasında
yürürüm seninle yapraklarda,
bu talihimi nasıl ve ne zaman
öderim diye sorarım kendime.
Gördüğüm her şeyden
görmek istediğim sensin hep,
dokunduğum her şeyden
dokunmak istediğim tenindir hep:
severim portakal gülüşünü,
seni uyurken izlemekten hoşlanırım.
Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiğim?
Bilmem nasıldır diğer aşklar
ya da geçmişteki sevdalılar,
yaşarım, izlerim, severim seni,
sevmek doğamda var benim.
Hoşlanırım senden ikindileri.
Nerededir şimdi? Gözlerin yittiğinde
sorarım hep.
Ne de uzun oyalandı diye düşünüp yaralanırım.
Zavallı, aptal ve üzgün hissederim kendimi,
ve varıp ışıldarsın,
yükselirsin şeftali ağaçları üzerinde.
Bundandır seni sevmem, ve bundan değil.
Onca nedeni var, ve onca nedeni yok,
ve böyle olmalı aşk dediğin,
kapsayan ve olağan,
özel ve dehşetli,
bayraklı ve gamlı,
yıldızlar gibi çiçeklenmiş
ve bir öpüş gibi ölçümsüz.