SÜRGÜN
o gözyaşları değdiğinde toprağa
acı filizlenir toprağın kokusu değişir
sızı yayıldığında bulaşıcı bir mikrop gibi
göz gözü görmez tanınmaz olur insanoğlu
mekan değişir göç yarım yaşamaktır artık
sürgün kana karışır ayrılığın senfonisi yazılır
kimini ağlatır bu karabasan bu asit yağmuru
bir halkın abece'si değişti diye
kimi sararmış tarlasını öper
güneş çırçıplak bir ağıttır yakar değdiği yeri
bir kız çocuğu ölür ilkin avuçlarına kapanarak
tarih yanık yüzünü saklar yaprak döker ağaçlar
balıkçılar ağlarını çeker kendi suyunda boğulur deniz
biz mi yaralıydık yoksa karşıda dağlar kendine kalleş olur
içinde saklanır herkes dışında vurulur
barut kokusu siner kente sararmış otlarla yanar insan
bir göç kervanıdır sis duvarlarıyla örülü
bastığın topraksa ey gözlerim eski bir yalan