SERGİLERDE ÇOCUKLUĞUM
I
en çok kırık merdivenlerden kovuldun
dilin sessiz
kapıların yanık iziydi
yine konuş
çarşı telaşınla
avuçlarını çizen ressamınla
cevizli oturaklardan kalkışını
tenha halini
ve giderken işçilerle
sırtında taşıdığın taş çuvalları
zahmetsiz bakışlarını
iğdiş katran geceleri...
asım usta konuş
sana yakıştırdım ilk sesi
kapıları yalnız zorluyorum artık
sensiz ufalanıyor bütün anahtarlar
alışamıyor insan
çığ gibi büyüyor her şey
ve her adımımda bir bomba düşüyor yamacıma
sağırlaştırıyor insanı bu şarkılar
nereden başlasam pusulasızım
her yerde yanık aşk kokusu var
beyoğlu'nda yeni dünyanın kirletemediği
çiçek kıraathanesinde,
ilk kez güneşi çizmiştin gözlerime
tozlu şekerlerle tatlanmıştı sabahım
çocuklar gibiydi yüzüm
samsun kokan çatlak duvarların
gözlerinin rengi
bir sevgilinin acemi yalnızlığı gibiydi
özledim asım usta
II
beyazıt'ta içtiğimiz nargileler
cebindeki mahlaslara ağlayışın
ezik çoğalan yüzün
bütün türkiye'den görülür gibiydi
bilmiyorum asım usta bilmiyorum
suyun akışı gibi her şey
billurluğun yok olduğu yerde yaşıyoruz hâlâ
tokatlanıyor her gün belleğim
büyümekse eğer ben de büyüyorum işte
tuğla taşıyan çocuklarla
ve şiir sergilerinde saklıyorum çocukluğumu
unutturamadı yeni dünya
unutturamadı kemik gözlüklerden bakışını
şimdi ne zaman sarhoşluğa dadansam
hep bir tebessüm yüzümde
çünkü umudu yamalamıştın yüreğime
ağlayamamak senden kalma
onlarca yıl geçti aradan
sen tanrılara yenilmemiş bir adam
silahı cebinde öylesine tedirgin
ve ekmeği dişlerinin arasında gizli
ve dediğin gibi
"acılar şairlerde saklı hâlâ
bir de çekmesini bilenlerde"
unutmadım
unutmadım asım usta