SAĞANAK ALTINDA ÇİZİLEN SON RESİM
"yavuz demirci'ye"
bir kadın ağır aksak adımlarını sayarken,
dökülen gecenin yamaçlarında;
bir şehir uzak isyanlarını hayıfsız saklarken
geçmiş insanların koynunda;
bir gazete sayfası üzerindeki nemi yük edinmiş
savrulurken "uzun sokak"larda;
hangi meneviş toprağa düşmüş de biz ağlıyoruz?
hangi bahardı hatırlamıyorum tabakasından gözyaşları saran.
beceriksiz yağmurdan bir gökyüzü
duvarları kirlenmiş çoktandır yazılmış öykülerin.
kimdi fotoğrafların yasını tutmak için
evimizin orta yerine bağdaş kuran o sevgili.
bütün fazlalıkları yok etmek
bütünden parçalar çalmak bir katil özlemiyle
anlatamamak yaraydı bedenlerimizde,
yazamamaksa özüyle kardeş bir sancı...
ne çok duvar yıkılmış meğer ve ne çok şey
takılmış peşimize de toplamaya gücümüz kalmamış sanki.
yabani bir günbatımına da ortak olmuştuk o zamanlar
ne keskin sonbahardı bata çıka o hayatın içinde
ne haklı sözcükler en solgun zamanlarda
"kıyas-ı nefs mizan-ı adalettir" derdi babam
ama kıyasın nefse mizanın adalete dem vurması yalnız bizeydi
görgüsüz yalnızlıklarla savaşan bize
pencereden esen rüzgarın damarlarımda dolaşırdı kanı
gece boğulmuş karanlığa yaslanırken toplanır giderdik biz de
anızlarımızı yakmadan, kitaplarımızı kapamadan
kayıtsızdık.
oysa ne kadar laz ne kadar kürt ve ne kadar türk'tük
postal,lastik kokuları,yağma merakı,yeşili solgun renkler,
kapımıza siperlenirdi mevsimsiz gururuyla
bizse "er geç" demekten alıkoyamazdık kendimizi
sonrasında haritada ılgın bir yer bulunca gömülürdük oraya
gömerlerdi yaşamaktan başka derdi olmayan bizi
-ucuz şaraplar kadar keskindi bıçaklarımız-
bütün fazlalıkları yok etmek
bütünden parçalar çalmaktı içimizdeki katil özlemi
üçüncü şahıstı akşamlar