En son yağmurdan ve sünnet düğünlerimizden bu yana
Kabilemizin üzerinden, çocuklarımızın ölümüne inanmak türü
Kayıtsız ve doğaçlama bir sürgün geçti
Alize esiyordu...
Ömrüm
Yine kara ırkların cumaya dönük yüzlerinde
Seni yadsıyan bir gerçek gibi kol geziyor ölüm
Ve bir ihaneti kanıtlarcasına kuma karışıyor
Yerli kılavuzun talihsiz kanı
Gergefe gelirken bütün hayat bilimlerimiz
Biz bir köleyi bile doyuramıyoruz, o sabrediyor
Sabredecek insanı doğuracak ruhu
Şeytanı çöle gömecek ve ormanlaştıracak buraları
Tarihi yazıdan eskidir, yazıyı bilmez ve denizi asla törelerimizin
Buyurduğu en büyük zûl
Katliamdan sonra kadına konuşmama kefareti
Katliamı ve sürgünü kim emretmiş
Ve bunların üzerinden zaman nice geçmiştir
Tanrım sen konuş
Bir tüfek harbisi gibi namluda gidip gelen
Ve bilgece
Ve bir hayli utangaç geçen
Şu genç ömrümüzün
Denizi göreceği nereden bellidir
Tanrım sen konuş
Şimdi bir tek söz, siyahi bir hikmet söylemenin yeridir
Ömrüm.