Dinlerken ay kendini buhurdandan savrulan
yanık ünlemlerle,
Dalgın tireler eski bir sıcak taş üzere
uzanmışken, unutmuşken direnmeyi
biricik umutsuzluk açısında,
Bu yanlış halkada kendine kapanan şakra
geri dönmeyecek şerareyi arıyor;
kara bir ölüm bilyasını ölçerek gelen su ve
avcıotlarında.
Koştu su yaman bir gökdil zarfında, ağladı.
Açtı. Yeni bir kalem denli.
Bir çeşmenin ağzında yiten safir lapisi
mor bir cesetin burnuna takılmış buldu.
Çökertti tetikte duran yıkım alanlarını da.
Bedenlerin karmaşık ikliminde can çekiştirdi biçimi,
Her kılıkta cirit atan bir imparatoriçenin emrinde.
Aynada güreşen bir ağaca, bir güneşe takılarak
saçlara dolanan dudağı kustu suçunu, porselen
duvarlara gizlenmiş kahverengi masalların,
suskun bir tansökümünde.
Şimdi varacağı boy sezilemez.
Solgun bir mum mavisidir belki,
belki yaşayakalan ölümdür,
bütün yanık ünlemler tekrarında!