Geri alamıyor, bulamıyorum gönlümü.
Ansızın aldın, kaçtın benden.
Kapkaçcı mısın, hırsız mısın yoksa sen?
Ben Yaradan'ın bir garip kulu, ben sevda vurgunu,
ben güz yağmuru, ben yazgı dargınıyım...
Her gün sevda rüzgarında savrulan,
özlem ateşiyle yanıp kavrulan biriyim ben...
.
Bak, yine mevsim değişti, zaman aceleyle koşmakta..
Bense çarkı bozuk ömrümün, sevda nağmeleriyle coşmaktayım.
Aslında sevdamın idam fermanı çoktan yazıldı,
senin imzan olan altında...
Hani severdin, hem de çoktan çok severdin sen beni?
Bu nasıl sevgi, bu nasıl sevda sevgili?
Çöllerde gibiyim...
Kızgın bir çölde, yapayalnız daha ne kadar bekleyeceğim,
ne kadar sabredeceğim? ? ?
Bilemez haldeyim.
Mevsim gibi,
gönlümde de sonbahar...
Güller solmakta, tebessümler unutulmakta,
hüzünlerse çoğalmakta..
Bir bağbozumu başladı sevdamda.
Kalan üç, beş umut yaprağı dalında,
ha düştü, ha düşecek sallanmakta..
Düşünce rüzgarların önüne bir sürgün gibi onlar da,
o gün,
o gün gideceğim sonsuzluğa ben sevgili...
O zaman,
''Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan,
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan,
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece...''
Diyenlerden olmayacağım.
Birlikte götüreceğim sevdamı, hüzünlerimi, umutlarımı;
kaldığım yerden devam etmek üzere, gittiğim o yere...
Takvimden bir yaprak daha kopacak, gönül ağacım kuruyacak,
evrendense bir ömür son bulacak o gün...
O gün assınlar resmini tabutumun yanlarına.
Sonra da bıraksınlar o resmi,
mezarımın başında.
''Ben de gelirim'' deme sakın sevgili..
Ben zamansız doğduğum gibi,
zamansız da gidenlerdenim.
Sen zamansız gelemezsin.
Zamanlıca kavuşmalıyız seninle
bilinmeyen o yerde...
Şimdi sus, bir şey söyleme,
lütfen söyleme,
sen söyleme...