Saklı bir obada çeribaşıydı o. Sevgilisi, gizli kadını kuştüyü yürekli, deli gönüllü,
sevda bağımlısı, yabanların gülü, çirkin bir çingene kızı... Korumalıydı diğer kızanların
kıskançlık, nazar kurşunlarından. Koydu bir nöbetçi çadırın kapısına, ancak biraz uzakta,
üstelik biraz sağır da.
.
Bazı bazı Ay saklanır, yıldızlar uyur, böcek sesleri geceyi vururdu obada.
İşte öyle anlarda omzuna attığı koyu renk şalı, yalın ayaklarıyla eğilerek çingene kızı,
arkada bir eteği kazıktan sökülmüş aralıktan, süzülürdü çeribaşının çadırına.
Altta rengarenk güllü, bir yanı yırtmaçlı, uçları fırfırlı eteği; üzerinde omuzları çıplak bırakmış, yakası oldukça açık, karbeyaz dantelli bluzu; kulağında kırmızı gülü,
sağ yana toplu, sarıya boyanmış saçları. Çadırdaysa hep aynı manzara. Avlanan keklik etleri, ceylan ciğerleri, yaban otlarından mezelerle donalı kocaman bir sini sofra. Açılmış ancak yudumlanmamış kırmızı şarap, sanki bekler gibi kendisini hazırda. Ne kıvrak bel hareketleriyle kadınının omuz sallaması, göğüslerini titretmesi, açılan bacakları; ne de içtiği şarap değildi sarhoş eden çeribaşını. 'Seninim' der gibi sevgi dolu bakışlar; özenli, içten, özgür, istekle sunulan çingene dansıydı onun sevdası. Kızın yorgunlukla kucağına oturuşu; bedeninin, nefesinin sıcaklığı; anlamlı bakışların teninde gezintisiyle çadıra bir başka kutsallığın doluşu ve bilinmez bir göçün başlangıcı. Çeribaşı ve çingene kızının birlikte tekrar var oluşları, yeniden doğuşları. Çoğu kez sabahın salladığı eli görmeze gelişleri,
ta ki bozulana dek yalandan gerçekleri. Birbirlerini bakışlarla içmeden, kutsal danslarla kollarında büyülenmeden, kahve buğusu gözlerde erimeden gelen sabahlar çeriye asla aydınlık olmazdı'
.
Sevgi gibisi, sevda gibisi var mıydı dünyada? Büyülerin şahı, gönüllerin günahı, sevenlerin ahıydı onlar. Gezseler dört bir bucağı, onlar gibisini bulmak, görmek mi? Bu mucizeden de öte. Onlar özeldi, onlar güzeldi. Onlar yürekleri dumansız yanan sevenlerdi. Onlarınki
yalan gerçekte bir giz, bir büyü, bir hayal, bir düş. Onlarınki özgür ancak saklı bir sevda.
Kısaca 'bir çingene sevdası'...
.
Çingene sevdaya düşünce gönlün
Çadırı gönlüne saray göründü
Gülüşün maviydi, bakışın sülün
Yüzünse gecede bir ay göründü
.
Uzaktan görünce kaş ve göz ettin
Sonra da uzanıp elinden tuttun
Yan yana, kol kola yürüyüp gittin
Ardında yürekler gökte süründü
.
Olunca gönlünün böyle sahibi
Çıktığın kuyunun görünmez dibi
Yaban çilekleri kokusu gibi
Havası öyle hoş öyle serindi
.
Çingene deyip de geçmeyin öyle
Öyle büyüler ki üç beş sözüyle
Bu eşsiz sevdayı dünya gözüyle
Gören yürekleri ateş bürüdü
.