.
Antik çağlarda Ege kıyılarında, birçok uygarlık vardı.
Bunlardan biri de İzmir yakınlarındaki adına Yabangülü Uygarlığı denilen uygarlıktı. Adını bir Ege efsanesinden almıştı.
.
Rivayete göre Ege kıyılarında dünya çingenelerinin başı olan, bir büyük çeri yaşardı.
Bu çerinin aşiretinde adı dillere destan olan bir kız vardı. Bütün çingene kızları gibi sıradan bir güzelliği olmasına rağmen, çok güzel sesiyle öyle danslar ederdi ki, ünü bütün dünyaya yayılmıştı. Aşiretin başındaki yaşlı çeribaşı bu kızın cilve, işve ve danslarına kapıldığından her akşam Ege sahillerinde yaz eğlenceleri düzenlerdi. Bu eğlencelerde tahta fıçılarla, at arabaları dolusu şaraplar gelir, dünya çerileri arasından seçilmiş, en iyi kemancılar, zurnacılar ve darbukacılar sahilde toplanırdı. Çok geniş dev halkalar oluşturulur, ortada çam odunlarından bir büyük ateş yakılır, kuzular çevrilir, toprak testilerle şaraplar fıçılardan alınır, dağıtılırdı. Herkes bir büyük merak içinde çingene kızının çıkmasını, ünlü büyülü danslarını yapmasını beklerdi. Sonunda güzel çingene kızı, saçlarına taktığı yabangülü, parmaklarında zilleri, uzun eteği ve şuh edasıyla ortaya çıkardı. Bir anda bütün sesler kesilir, saz ekipleri en oynak parçaları çalmaya başlar, çingene kızı da kıvrak bedeniyle dans ederdi. Hızla döndükçe etekleri bir gül gibi açılır, güzel bacakları ay ışığında, Venüs heykelleri gibi parlardı.
İri kahve gözleri, can yakan endamı, şen şakrak neşeli sesi, parmaklarındaki zillerin şıngırtısı bütün sahilde yankılanırken, toprak şarap testileri dolar dolar boşalırdı.
Çingene kızının nereden geldiğini, kim olduğunu, hatta adını bile bilen yoktu.
Ancak, ipek saçlarına taktığı yabangülü her zaman yerinde dururdu. Onu ne yatarken, ne dans ederken, ne de bir başka zamanda gülsüz gören olmuştu. Bu nedenle Çingene kızının adı ı da 'Yabanagülüm' olmuştu. Bu da yetmemiş, çerinin adı da 'Yabangülüm Çerisi' olarak ünlenmişti.
.
Zaman içerisinde, Anadolu'nun içlerinde, Ege'nin karşı sahillerinde, hatta Arap kıyılarında
Yabangülüm'ün methini duymayan kalmadı. Öyle ki, uzak iklimlerden onu izlemeye gelenler çoğunluktaydı. Yaşlı çeribaşı sonunda sevdalandığı bu kıvrak çingene kızıyla, hiçbir şeye aldırmadan, kırk gün kırk gece sürecek bir düğünle evlenmeye karar verdi.
.
Düğünün her gecesi Ege sahillerinde şölen düzenlendi.
Düğünün son gecesiydi. Eğlencede su gibi şarap aktı. Aşirette Yabangülüm'e aşık olanlar, çeribaşını kıskanmaktaydılar. Herkesin sarhoş olduğu bir anda; kir, pasak ve yama içindeki bir çingene genci, çeribaşına saldırarak bıçakladı, öldürdü.
Akan kanlara dayanamayan çingene kızı denize doğru yürümeye başladı,
herkesin gözü önünde.
Hayret!
Çingene kızı suya batmıyor, su yüzeyinde yürüyüp gidiyordu.
Yürüdü, yürüdü, uzaklaştı, bir nokta gibi kaldı mavilerde, kaybolup gitti.
.
Efsaneye göre çingene kızı kendisini çok seven çeribaşının üzüntüsünden
çirkinleşti o gece. Sadece her dolunayda eski güzelliği, eski endamı,
eski yakıcılığıyla Ege sahillerine çıkar, görünmez sazların eşliğinde
çingene danslarını yapar, sonra da geldiği denize yürür,
suların üzerinde, mavilerde kaybolur, gider.
.
Bu yüzdendir ki, Ege sahillerinde yaban gülleri her dolunayda açar,
ormanlardan çigan müziği sesleri gelir. Egenin sularında her
günbatımındaysa, bir çirkin çingene kızının hayali belirir,
ve bu hayal bulutlara vurur...
.
Ege sahiline kursan obanı
Gönlünü serecek çingene kızı
Raksıyla dönerken alnı turalı
Koynuna girecek çingene kızı
.
Çingene sevdası yakmış içini
Uslanmaz aklıyla yapmış seçimi
Nehrinde yunmakmış onun geçimi
Sanma ki yerecek çingene kızı
.
Gülümse kalbine asma yüzünü
Yamalı harflerle kırma sözünü
Aldırma geçmişe sorma özünü
Mahremi verecek çingene kızı
.
Mehtabın gizinde denizden çıkıp
Bağdaşı kuracak karşında çöküp
Buğulu yaşlarla tenine bakıp
Gizleri derecek çingene kızı