Kırmızı tenekeli, votkalı birayı, hüzünlerinin tozlarını yıkayıp,
berraklaştırıp, özgür bırakarak, yudumluyor adam...
İçtiği, sevdalandığı gözlerdi aslında...
Kahve buğusu bakışların bir yudumuydu O'nu, zille zurnaya boğan..
Ara, ara içlice dökülen, belli belirsiz ezgilerdi, mezesi...
''Her mevsim içimden gelir geçersin,
Sen vefasız yolcu, kalbim,kalbim,
Kalbim viran edersin...''
.
Sarı, mavi, pembe, çiçekli, fırfırlı eteği, göğüsleri zorlayan sütlü kahve bluzu,
sağ kulağının ardındaki gülüyle dikildi çingenesi önünde hayalde...
Boynunu eğmişti bir yana hafifçe.
Yakamoz ışıltılı gözleri, yeni açmış bir goncanın yapraklarıyla, gülümsüyordu O'na..
Koca bir bardağı kaldırdı şerefine..
Bakışlarıyla, sözleriyle uzattı çingene, mezesini adama...
.
''Gamzedeyim deva bulmam,
Garibim yurt, yuva bulmam,
Kaderimdir her çektiğim,
İnlerim bir deva bulmam.''
.
Uçmaya başladı adam, taklalar atarak, karamavi gökyüzüne..
Bulutları dümbelek yapıp, hüzünlerini elleriyle çalarken,
isyanları gökgürültüsüne dönüşüp, inleye, çınlaya, yayıldı evrene...
.
''Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap,
Zavallı kalbim ne kadar harap,
Nasibim olsun bir yudum şarap,
Sun da içelim yarin elinden...''
.
Birden silikleşti herşey ve birşey düşünemeden, düşmeye başladı adam.
Boylu boyunca uzanmıştı kaldırıma, meraklı birkaç bakışın sorgusunda...
Yüzüne değen bir bayan elindeki kolonya, burnunu kapatarak koklatılmakta.
Teşekkür etmek isterken, o anda başlıyor dudaklar oynamaya...
.
''Sana öyle hasretim ki, bir çabam yok varam diye,
Yandım ama susuzluktan, içmiyorum haram diye...''
.
Gülümsüyor alaylıca, çingeneden habersiz, küçümseyen bakışlar.
Yavaşça kalkıyor ayağa adam,
silkiyor savururca, hüzünleri, isyanları kaldırım taşlarının arasına.
''Hadi gidelim Çingenem''
diyerek,
yalpalana, sallana ilerliyor, çıkmaz bir sokak arasında....