Sevgiyi bayramdan,
bayramı sevgiden ayırdetmeden,
yaşayıp gidenlerdenim ben.
Bir çiçek gibiyim.
Yok, değil öyle...Sevda çiçeği değil..
Yaprakları kurumuş, rengi yitmeye yüz tutmuş bir çiçek...
Özen ve sevgiyle bakılamamış, özlem serasında ısıtılamamış;
sevgi güneşiyle beslenemeyip, hüzün sularıyla sulanmış bir çiçek...
Siz akıllılar! ! !
Bakmayın öyle garipçe yüzüme!
Benim bayramım deli sevgilerimdir.
Sizin gibi, yılda bir, iki kez bayram yapsaydım, çıkardım ben olmaktan, ben..
Size benzerdim, ki bunu istemem.
Gönül pazarımda sevgiler satıp; hüzünler, özlemler alayım ben.
Sen.....
Şu aklını gezmeye yolla...
Benim usulümle bayramlaşalım sonra.
Gönül soframızı kurayım, karşına geçip, oturayım.
İçimdeki yıllanmış sevda şarabımı açayım.
Hüzünlerimi, özlemlerimi meze yapayım..
Doldurayım çeşit, çeşit tabaklara,
Türk Sanat Müziği bestelerini.
Bardağa gerek yok.
Gözlerimiz var ya!
Her göz kırpışımız bir duble olsun, içelim, içebildiğimizce....
Haydi şerefe bir yudum,
haydi bir yudum daha,
kayıp sevgilere, kayıp sevgililere
Ne dersin?
Böyle bir bayram gününde, gönül sofrasına oturup,
sevda şarabının en yıllanmışından içer misin benimle?
'Evet' dersen;
koşa, koşa;
özlemlerimi yükleyerek gelirim sana..
Ne oldu, sesin çıkmıyor?
'Gelme' mi diyeceksin?
Sus, konuşma sevgili.
Hergünki bayramımı yapayım ben..
Hayallerimi bozma, birşey söyleme lütfen....
Sen söyleme...