Gecenin çingene saatinde, dolup dolup,
boğazımdan taşarken yazıyorum gene.
Sayfaları böyle kirletmek gururuma dokunuyor.
Ancak sayfalara demir attığımda, rahatlıyorum.
Böylesi sınırsız, yalansız kiminle dertleşebilir ki insan?
Hem de öylesine geçmiş ve yine öylesine geçecek
bir kocaman zamanın sırtında.
.
Eskittiğim yılları düşündüğümde
önüme açılan yaşam kütüphanesinde
hangi kitabı karıştırsam olumsuzluklar,
hangi sayfaları çevirsem hüzünler.
Attığım adımlarda, düğümlenmiş sorun yumakları..
Sayfalara bıraktıklarım 'satıcı tezgahındakileri satar' derler ya hani, aynen öyle.
Günlerim azaldıkça, daha hırpalamaya başladı satışa sunduklarım.
Oysa bundan yirmi, hatta on yıl öncesi böyle zengin değildi bu satıcı.
Bütün bunlara kırk derecenin üzerindeki sıcak,
sigara, çay, kahve eklenince, kalbimde garip sızılar,
dalgalanmalar, çırpıntılar....
En kötüsü de umudun sessizliği.
Hiçbir şevkin, hiçbir zevkin kalmaması.
Sanki yarın bitti, sanki ne varsa yaşandı,
ya da yaşanmadan tüketildi...
Diyorum 'aldığım dersin son saatleri mi? '
'Az sonra teneffüs mü başlayacak, çalan zil sesleriyle? '
*
Umutla uğurdu yaşamımı renklendiren.
Susadıkça çay içer gibi yudumlardım;
üşüdüğümde, göğsüme sarardım onları.
Yandıkça gözlerinde onlarlaydım.
Ya şimdi?
Nerden bulaştırdığımı anlayamadığım
hüzün virüsü ikisini de uzaklaştırdı.
Yazgı utansın desem, o benim yüzüne tülkürüyorum hergün.
Utanmaz ki.
Dost dediğim ötekiler, o virüsü sizlere de bulaştırırsam
istemeden size de zararım olur mu ki?
Beni bilmeseydiniz, tanımasaydınız, daha fazla mı mutlanırdınız?
Ya da, sorunlarınızın ortasına, bir de karıştırarak 'ben'i,
'sadece biz değilmişiz' diyerek sevindirir miyim sizleri?
.
İşte yine esir aldı sizleri bu hatun saçmalarıyla.
Dedi ya, beyaz sayfaları kirletmekte çok ustadır!
Değişmek mi?
İstedi, denedi, olmadı.
Hala da istiyor, istiyor da bu saatten sonra 'olmaz' der gibi birileri.
Demeyin şimdi 'hiç de öyle değil'.
Siz susun bir şey söylemeyin.
Sadece, evet sadece
bağışlayınız yeterli.