Sevgilim,
Bir bilebilsen,
Bir anlatabilsem,
Nasıl da vurgun,
Nasıl da hasret sana yüreğim.
Yemek yerken;
Ekmeğimde, aşımda,
Hücremdeyken;
Dört duvar arasında,
Okuduğum kitapların,
Her sayfasında,
Seni,
Hep seni aradı gözlerim.
Saymadım,
Kaçıncı zindan eskittim.
Kaçıncı vurgun yiyişim.
Bu kaçıncı sürgün edilişim...
İşte;
Seni, kaybettiğim günden bu yana,
Acısına isyan- -isyan ettiğim,
Sim-siyah bir yara var,
Yüreğimin tam da ortasında...
Öylesine bir yara ki;
Boynumu büken,
Gençliğimi zindanlarda çürüten,
Ve
Gün geçtikçe,
Beni dahada isyankar eden,
Dört hançerli bir yara....
Derman olsun diye,
Gezmediğim yer,
Çalmadığım kapı kalmadı.
Hiç biri,
İbni Sina,
Lokman Hekim olup,
Yaralarıma melhem Çalmadı...
Sanki tüm kapılar,
Birer-birer yüzüme kapandı......
Ey sevgili yar;
Söyle bana,
Neydi o zamansız fırtına,
Savrulduk dört bir yana,
Savrulduk diyar-diyar...
Böylece ikimizde olmuştuk tarumar.
Künyem gibi zulamda taşıdım,
Ve
Her gün daha da ateşlendi sevdan.
O sevdadır yüreğimi yaralayan.
İnan,
Yaralarımın dört yanı kan-revan...
Dört hain hançerdi,
Haince yüreğime saplanan...
İşte bundan; ,
İşte bundandır,
El kapılarında tutsakça yaşamam...
İşte bundandır;
Dünyam böylesine kara zindan...