yalanmış zamanların eskimişliği,
sevdaların “kaf dağı”nda
unutulmuşluğu da yalan..
su başlarında yeni yol başları bulmadık mı dün?
yitik sevdalara giden..
bakışların yakamozlaştığı su üstlerinde,
alaca beyaz sevdaları muştuladı mı,
göç yorgunu kırlangıçlar,
“hoşbulduk” demezden evvel.
kuru sazlar canlanıp, siyah laleler açtırmadıysa,
elini tuttuğumda, bana imrenip de ördekler,
kanat uzatmadılarsa, çingene karabataklara,
yalancıyım göl güzeli..
sevdam da külliyen yalan.
günün göl ortasındaki,
esrarlı batış öyküsüdür yalan olan.
gözlerinin şafak söktürdüğü,
alacakara vaktin, aydınlıktan başının dönmesi,
ve akşama meyletmesi de yalan,
gün batmadı ki..
güneşin batıdan, ayın doğudan,
bize gülümseyişini anlatıyorsam eğer,
ve eğer, göğsünde papatya açan senden,
göl güzelinden bahsediyorsam, doğrudur.
hem, deniz kızı demedim ki!.
su ortasında pike yapan beyaz kuş,
martı değilse,
ya ben sarhoşum, ya da sevdam yalan..
yüreğimi avuçlayıp göle sevda çalışıma,
ve suların filizlenişine, tevatür diyeceklerdir elbet,
aldırma..
bak, umut ekilmiş şu tarlalar,
çoktan yeşermiş bile.
gel, eskimiş zamanlardan kalma sevdalardan,
yeni sevdalar biçelim gönlümüze..
uzat ellerini göl güzeli,
önümüzdeki tarla boş,
baharda da bereket var bu yıl,
gel,omuz verelim birlikte, şu yaylıyı çekelim,
çiçek tohumları, lale soğanları var üstünde,
sevda ekelim, umut ekelim..
yok, halâ korkuyorsan eğer,
şüphelerini korkuluk yaparız,
kargalar gelmez..
Mustafa Erçin