Bendim...
Yeşillikler arasında tutsak yalnız papatyayı
Aşılmaz dağlardan bilmediği şehre çağıran
Yaprak kıpırtıları...
Sen, yanılıp, başka tarlalarda gülümseyen
Birkaç mevsimlik dalgın konuk...
Bendim...
Kavruk yanaklı,alaca yürekli
Bilmem kaçıncı çocuğa isteksiz gebe
Hakkari'li kadının yanındaki
Sarışın çocuğun başını okşayan el...
Sen, yoksunluğu bağrında gizleyip
Yoksulluğu bin hınçla tokatlayan
Sevecen bilek...
Bendim...
Nemrut'ta günbatımını izlerken
Bilmeden oturduğun yosunlu kaya
Altına yüreğimi serdiğim
Ayaklarını ellerime koyduğun...
Sen,içindeki sevda tutulmasından muzdarip
Saçları güz vurgunu
Uzaklardaki kadın...
Bendim...
Aç karnınla gurul gurul gezindiğin
Bingöl sokaklarında burnuna ekmek tütsüleyen
Fırındaki kor ateş
Sonra ağzındaki ilk sıcak lokma...
Sen,karnı doyan kadının
Anamın yanağına değen şükranlı dudakları...
Bendim...
Diyarbakır'ın Ağustos sıcağında
Seni görünce acımasızlığımdan telaşlanıp
Üzerine bulutları kalkan eden güneş...
Çarpık başları serinletmek için
gecenin bir vaktinde çat-kapı aradığın
Bir maşrapa tuzlu ayranı uzatan
Meçhul asker..
Sen, ayran köpüklerinde kaybolan hayalet kadın
Sonra elime uzatılan boş maşrapa...
Kapı önünde erken açan kayısı
Sen geçerken yeşile dönen trafik lambası da ben...
Tanıdıysan “elma” de?
Mustafa Erçin