Yağmurda yürümedik hiç
Islanınca saçların
Perçem perçem düşer mi yüzüme
Bana mı sığınırsın
Yabancı saçak altlarına mı
Kanımız seyrelir mi
İliklerimize kadar ıslanırsak
Yağmurun mahçupluğu
Utanmasındandır, ıslattıklarından
İçime yağdığın zamanlarda anlamıştım
Yağmur değildin sen...
Kar çocuklaştırırdı seni
Kış bilmez Arap kızı gibiydin
Yer döşeği sanır, uzanırdın sırt üstü
Ben kararsız
Kar, arsız ve soğuktu hep
Üşürdün...
Mangal gibi kapanırken üzerine
Ben yanardım kendimce
Afrikalı ben
Sen O
Bildiğim eskimo...
Yalnızlığı çağrıştırırdı sana
Günbatımları
Uzak ışıklarda arardın umudu
Gecekondu damlarındaki
İsli bacalarda tüterdi hayallerin
Gülerdin
Rom-antik yatağında
Yalnız girerdin rüya bahçelerine
Gördüklerim sana ve bize dair derdin
Kızgınlığının
Ellerimde sevgiye dönüştüğü akşamlarda
Düşünürdük birlikte
Ve zoraki talime çağırırdık
Çoktan terhis olmuş aşkı
Gönülsüzdü gelişi
Gidişlerimiz gibi...
Bu yıl bahar olmaz diyorlar
Düşecek yer bulamamış diyorlar
Göğsümü açtım
Saçlarına düştü cemreler
Kar yerde bir karış hâlâ
Yeşillendi, filizlendi dediğin dallar
Sopadan farksız, görmüyorsun
Varsın artsın kalp atımların
Günbatımlarında
Bak, ben umutsuzum
Besbelliyken susuzluğum
Razı değilim avuç avuç kum içmeye
Gördüklerim serap
Yok gelecekse bahar
Ve her şeye rağmen
Kısmetimiz varsa yeşilden, çiçekten yana
Ona da razıyım, ne alâ...
Yazıyla tanımlanabilir mi yaz
Sırılsıklam terlemedikçe...
Mustafa Erçin